Kâinatta Yükselen Ses: Tesbihin Sırrı ve Kur’an’ın Lisanı
Kâinatta Yükselen Ses: Tesbihin Sırrı ve Kur’an’ın Lisanı
“bir adam
سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ
“Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih etmiştir.”
(Hadîd Sûresi, 1)
âyetini okudu. Dedi ki: “Bu âyetin hârika telakki edilen belâgatını göremiyorum.” Ona denildi: “Sen dahi bu seyyah gibi o zamana git, orada dinle.” O da kendini Kur’an’dan evvel orada tahayyül ederken gördü ki:
Mevcudat-ı âlem perişan, karanlık, camid ve şuursuz ve vazifesiz olarak hâlî, hadsiz, hudutsuz bir fezada; kararsız, fâni bir dünyada bulunuyorlar. Birden Kur’an’ın lisanından bu âyeti dinlerken gördü:
Bu âyet, kâinat üstünde, dünyanın yüzünde öyle bir perde açtı ve ışıklandırdı ki bu ezelî nutuk ve bu sermedî ferman asırlar sıralarında dizilen zîşuurlara ders verip gösteriyor ki bu kâinat, bir cami-i kebir hükmünde, başta semavat ve arz olarak umum mahlukatı hayattarane zikir ve tesbihte ve vazife başında cûş u hurûşla mesudane ve memnunane bir vaziyette bulunduruyor, diye müşahede etti. Ve bu âyetin derece-i belâgatını zevk ederek sair âyetleri buna kıyasla Kur’an’ın zemzeme-i belâgatı arzın nısfını ve nev-i beşerin humsunu istila ederek haşmet-i saltanatı kemal-i ihtiramla on dört asır bilâ-fâsıla idame ettiğinin binler hikmetlerinden bir hikmetini anladı.”
Tarihçe-i Hayat.350
Bir Cümle, Bir Âlem: Kur’an’ın Nefesiyle Uyanan Kâinat
Kur’an, sadece söz değildir; o ezelî bir ferman, ilahî bir hitaptır. Onun ayetlerini yalnızca kelimelerden ibaret sananlar, hakikatin kapısını açmak yerine kapalı bir duvar seyrederler. Oysa Kur’an’ın belâgati, kelimelerin ritminde değil; hakikatin kalpte yankılanmasındadır.
Bu hikâyede geçen adam gibi birçok insan, bazen bir ayeti okur ama manasını göremez. Belâgatını fark edemez. Çünkü o ayetin indiği zaman, zemin ve muhatapları bilinmezse, kelimeler yalnızlaşır. İşte o adama denildi: “Sen de Kur’an’ın indiği zamana git, orada dinle.”
Bu bir temsildir ama hakikati yansıtır. Çünkü Kur’an bir zamanlar indi ama her zaman ve zeminde canlıdır. O zat zaman perdesini kaldırıp, ayetin sesini Kur’an’dan evvelki bir kâinatta dinleyince, her şey değişti. Zira önceden kâinat karanlık, sessiz, amaçsız, perişan bir manzara idi. Her şey camid, her şey başıboştu. Fakat Kur’an’ın “سَبَّحَ لِلّٰهِ” nidası gelince kâinat birden bir cami gibi doldu. Mevcudat vazifeli, şuurlu, mesudane bir vaziyette göründü.
Kur’an Kâinata Mana Yükler
Kur’an’ın belâgati, sadece ahenkli bir söyleyiş değil, manayı varlığa giydirmesidir. Öncesinde ölü gibi duran varlıklar, Kur’an’ın nidasıyla canlı, anlamlı ve vazifeli bir hale gelirler. Ayet, “tesbih ediyorlar” demez; “tesbih etmişlerdir” der. Yani onların tesbihi ezelden beri devam etmektedir. Bu kâinatta ezelî bir zikir, daimî bir dua olduğunu gösterir.
Kur’an, bu sesi duyurur bize. Yoksa bir dağın, bir bulutun, bir taşın tesbihini duymayan insan, onları cansız ve amaçsız sanır. Fakat Kur’an’ın lisanı ile bakınca, her varlık bir zikir makinesi, her mevcud bir tesbih âleti gibi görünür.
Belâgat: Hakikati Gösteren Ayet Aynasıdır
Bu yüzden Kur’an’ın belâgati, mânâyı ruhlara dokundurmasında gizlidir. Ne zaman ki Kur’an konuşur, o zaman kâinat anlam kazanır. O yüzden Kur’an’ın ayetleri sadece zamanında değil, zamanlar üstü bir hâkimiyetle konuşur. On dört asırdır hiçbir eser, hiçbir kitap, hiçbir söz bu kudsî tesirin yakınına dahi gelememiştir.
Zira Kur’an, sadece bilgi vermez; kalpleri diriltir, varlığı konuşturur, insanı kâinatla barıştırır.
Bugünün Adamına Mesaj
Bugün birçok insan Kur’an’ı okuyor ama manasını hissedemiyor. Çünkü modern zihin, kelimeleri ses olarak dinliyor ama hakikati duyamıyor. Oysa yapılması gereken, o eski adam gibi zihni değil kalbi Kur’an’a göndermek, zamanı değil bakış açısını değiştirmektir. O zaman her ayet bir nur, her kelime bir rehber olur.
Sonuç: Kur’an Kâinata Can Verir
Kâinatı karanlık, sessiz ve anlamsız zannedenler, Kur’an’ın nurunu kalbinde hissedemeyenlerdir. Ama “سَبَّحَ لِلّٰهِ” diyen Kur’an, gökleri ve yeri konuşturur, varlığa ruh üfler. Kur’an’ın belâgati, varlığa anlam yüklemesi ve kalplere nur olmasıyla zirveye ulaşır. Bu yüzden Kur’an’ı anlamak, kâinatı anlamaktır.
Makale Özeti
Bu makale, “سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ” ayetinden hareketle Kur’an’ın varlığa kazandırdığı mana ve belâgati ele alır. Ayetin zaman ötesi tesiriyle kâinatın anlam kazanması, camid varlıkların vazifeli hale gelişi ve Kur’an’ın kâinata hayat üfleyişi vurgulanır. Kur’an’ın belâgati yalnızca kelime ustalığında değil, kâinata can ve mana kazandırmasındadır.