İttihadın Kudreti, Tefrikanın Felaketi: Aynı Kıbleye Sırt Dönmek
İttihadın Kudreti, Tefrikanın Felaketi: Aynı Kıbleye Sırt Dönmek
“Sakın sakın! Dünya cereyanları hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalalet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin! “
Tarihçe-i Hayat.311
“Sakın sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın!”
Bediüzzaman Said Nursî – Tarihçe-i Hayat, s. 311
Bir milletin kalbi parçalanırsa, gövdesi ayakta kalamaz. Ruhlar bölünürse, fikirler çatışır; fikirler çatışınca eller birbirine değil, birbirinin boğazına gider. Bediüzzaman bu cümlesiyle yalnızca bir çağın değil, bütün zamanların müminlerine sesleniyor: “İttihadı bırakmayın, ayrılığa düşmeyin.”
Çünkü karşımızda boş bir alan yok. “Dalalet fırkaları”, yani inkâr, küfür, sefahat ve maneviyatsızlık, kendi cephesinde ittifak etmiş, tek cephe hâline gelmiştir. Farklı gibi gözükseler de aslında tek hedefleri vardır: İman, İslam ve faziletin silinmesi.
Böyle bir düşman karşısında, Müslümanların hâlâ kavmiyetçilik, hizipçilik, mezhep taassubu veya siyasi taassuplarla birbirini ötekileştirmesi, hakikate karşı işlenmiş en ağır ihmallerden biridir.
Siyaset Üzerinden Fitneye Düşmek
Bediüzzaman, siyaset cereyanlarının, hele ki “harice bakan” yani dış güçlerin etkisinde gelişen akımların, mü’minleri birbirine düşürmemesi gerektiğini ısrarla vurgular. Çünkü bu tür cereyanlar çoğu zaman:
Müslümanları karşı cephelere ayırır,
Din kardeşliğini unutturur,
Haklı dahi olsa üslubu bâtıl yapar,
Kur’an’ın “müminler ancak kardeştir” emrini çiğnetir.
Tarih, bunun acı örnekleriyle doludur. Endülüs’ün yıkılışı, Osmanlı’nın zayıflaması, bugünkü ümmetin paramparça hâli… Her biri ittihatsızlığın, tefrikanın sonucudur. Dışarıdan gelen rüzgarlar, içeride kardeşliği sarsmasaydı, bu yıkımlar belki de asla olmayacaktı.
İttihat, Dava Adamlarının Siperidir
Bediüzzaman’a göre iman hizmeti yapanlar, siyaset sahasında boğulmamalı; hizmetlerini hiçbir siyasi cereyana alet etmemelidirler. Çünkü iman hizmeti, tarafsızlık ister, herkese ulaşmayı gerektirir. Bir fırkaya angaje olan hakikat, öteki fırkaya ulaşamaz. Bu yüzden Nur Talebelerinin düsturu şu olmalıdır:
> “Biz siyaseti değil, İslamiyet’i esas alırız. Biz kimseye taraf değiliz; yalnız dine tarafgiriz.”
Düşünceler farklı olabilir, yöntemler çeşitlilik gösterebilir. Ama kıble birse, niyet birse, iman birdir. Düşman ortaktayken kavga etmek, düşmanı memnun etmekten başka bir şey değildir.
İçteki Yara, Dıştaki Tehlikeden Beterdir
Bir millet dışarıdan değil, içeriden bölünerek yıkılır. Dıştaki düşman ne kadar güçlü olursa olsun, içte birlik varsa karşısında durulabilir. Ama içte fitne varsa, en güçlü kaleler bile kendi kendine çöker. Bunun için Bediüzzaman defalarca şunu haykırmıştır:
> “Ehvenüşşer, şerdir.” (Az kötüyü tercih etmek de kötüdür.)
Demek ki düşmana karşı birleşmek, teferruatı ikinci plana almak, “önce iman kurtulsun” diyerek hareket etmek zorunluluktur. Mücadele, hak ile bâtıl arasındadır; ama bu savaşta hak cephesinde yer alanlar, birbirleriyle değil, bâtılla uğraşmalıdır.
Sonuç: Kıble Birken Kalpler Neden Ayrı?
Bediüzzaman’ın ikazı, zaman üstü bir manifestodur. Çünkü bu çağda siyaset, sosyal medya, ideolojik akımlar ve dış müdahaleler, müminleri birbirine düşürmek için her yolu denemektedir. Eğer biz aynı kıbleye yönelmişsek, birbirimizin yüzüne değil, düşmanın kalbine bakmalıyız. İttihat; yalnız bir strateji değil, bir iman borcudur. Tefrika ise yalnız bir günah değil, bir ümmetin felaketidir.
Makale Özeti
Bu makale, Tarihçe-i Hayat’ta geçen “Dünya ve siyaset cereyanları sizi tefrikaya düşürmesin” uyarısı üzerine kaleme alınmıştır. Bediüzzaman’ın bu çağrısı, iman hizmeti yapanların siyasetle bölünmemesi, dalalet fırkalarının karşısında birleşmesi ve kardeşliği esas alması gerektiğini ifade eder. Müslümanların, harici ve içtimai tehlikeler karşısında ittifakı muhafaza etmeleri, Kur’anî bir zorunluluktur. İttihatla dirlik, tefrika ile çöküş gelir.