Ey Kendini İnsan Bilen İnsan! Kendini Oku

Ey Kendini İnsan Bilen İnsan! Kendini Oku” – İnsan Olmanın Şuuru Üzerine Bir Tefekkür

“Demek, nasıl esmada bir ism-i a’zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a’zam var ki o da insandır.

   Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku… Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.”
Sözler.755

Giriş

İnsan nedir? Bir avuç toprak, birkaç litre su, biraz da havadan ibaret bir varlık mı? Yoksa sonsuz âlemlerin sırlarını taşıyan bir emanetdar mı? Bediüzzaman Said Nursî, bu soruya insanın mahiyetini ve hakikatini merkezine alan derin bir cevap verir: “Demek, nasıl esmada bir ism-i a’zam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı a’zam var ki o da insandır.”

Bu söz, insanın sadece bir canlı değil; Allah’ın bütün isimlerinin en parlak şekilde tecelli ettiği bir “kâinat fihristi” olduğunu gösterir. Ve ardından gelen uyarıysa, insanlık şuurunun sınır taşı gibidir: “Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku…”

İnsanın Nakş-ı A‘zam Oluşu

Kâinatta tecelli eden her güzellik, Allah’ın isimlerinin bir yansımasıdır: Rezzâk ismiyle rızık verir, Şâfi ismiyle şifa ihsan eder, Alîm ismiyle her şeyi kuşatır. Tüm bu isimlerin birleştiği, cem olduğu en yüksek aynaysa insandır. İnsan, adeta bütün esmanın numunelerini kendinde toplayan bir mürekkep varlıktır. Gözünde Basîr isminin, aklında Hakîm isminin, kalbinde Vedûd isminin tecellisi vardır.

İnsan, bu yönüyle kâinata da bir ayna olur; çünkü kâinatın özü insanla özetlenmiştir. Bu yüzden insan, “nakş-ı a’zam”dır; en büyük sanat, en yüce nakıştır. Fakat…

İnsanın Kendini Unutması: En Büyük Kayıp

İnsan, bu muazzam mahiyetini unutursa ne olur? Bediüzzaman’ın uyarısı bu noktada gelir: “Yoksa hayvan ve camid hükmünde insan olmak ihtimali var.” Yani, eğer insan kendi hakikatini okumaz, anlamaz, Allah’ın isimlerinin aynası olduğunu idrak etmezse, yeme-içme, çalışıp kazanma gibi hayvani yönlere düşer. Hatta cansız bir taş gibi, sadece dış etkilerle şekillenen ve hakikatten habersiz bir varlığa dönüşebilir.

Bu hâl, hakikî bir felakettir. Çünkü insan, “eşref-i mahlûkat” iken, kendini inkâr ettiğinde “esfel-i sâfilîn”e düşebilir. Bu düşüş, sadece ahlaki değil, varoluş cihetiyle de bir çöküştür.

Kendini Okumak: Marifet ve Kulluğun Kapısı

O hâlde insan ne yapmalı? “Kendini okumalı.” Peki nasıl? Önce kalbine, aklına, nefsine, duygularına dikkatle bakmalı. “Ben kimim, niçin yaratıldım, bu hisler neden var, bu acizlik neden içimde?” gibi sorularla kendi içine yönelmeli. Bu içe bakış, Allah’a giden bir aynaya dönüşür.

Kendini okumak; nefsin oyunlarını tanımak, aczini ve fakrını görmek, her şeyin O’na muhtaç olduğunu bilmek ve sonunda “Ben kulum, O Hâlık’tır” diyebilmektir. Bu idrak, hem marifetullahtır hem de gerçek kulluğun başlangıcıdır.

Sonuç: İnsanlığın Şerefi, Kendini Bilmekte Gizlidir

İnsan, Allah’ın isimlerinin nakş-ı a’zamıdır; yani Allah’ı tanımanın en yüksek vesilesidir. Fakat bunu bilmediği sürece nefsin karanlığında kaybolur. Hakiki insanlık, sadece biyolojik bir varlık olmakta değil; yaratılış gayesini idrak edip o doğrultuda yaşamaktadır.

Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku ki, Rabbini tanıyasın. Rabbini tanı ki, kendini hakiki manasıyla bulasın.

Makale Özeti

Bu makale, insanın Allah’ın isimlerinin en parlak tecellisi olan “nakş-ı a‘zam” olduğuna ve bu yüksek değerin ancak kendini tanımakla ortaya çıkacağına dair bir tefekkürdür. İnsan eğer yaratılış gayesini unutursa hayvan ya da cansız gibi olur. Fakat kendini okuyup içindeki İlahi sanatı görürse, kulluğun ve marifetin zirvesine ulaşır. Gerçek insanlık, bu idrakte saklıdır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 2nd, 2025