Çekirdekteki Kudret, Nurda Tecelli Eden Kâinat
Çekirdekteki Kudret, Nurda Tecelli Eden Kâinat
“Ey müstemi! Şu acib kâinat-ı azîme, bir insanın cüz’î mahiyetinden halk olunmasını istib’ad etme. Bir nevi âlem gibi olan muazzam çam ağacını, buğday tanesi kadar bir çekirdekten halk eden Kadîr-i Zülcelal, şu kâinatı “Nur-u Muhammedî”den aleyhissalâtü vesselâm nasıl halk etmesin veya edemesin?”
Sözler.639
“Ey müstemi!” diye seslenir Bediüzzaman… Dinleyene değil, düşünen kalbe hitap eder. Zira mesele büyüktür, sır derindir. O sır şudur: Bu muazzam kâinat nasıl olur da bir insanın cüz’î mahiyetinden yaratılır?
İlk bakışta akıl tereddüt eder, hayret içinde bocalar. Ama kudretin diliyle konuşan varlıklara kulak verildiğinde, o hayret yerini tefekküre bırakır.
Bir Çekirdeğin Şahidi Olduğu Hakikat
Bir çam ağacı düşünün… Göklere yükselen, dallarıyla kuşları barındıran, gölgesiyle nice canlılara hayat sunan… O koca ağaç, başlangıçta bir çekirdekti. O çekirdek ne ağaçtı, ne de içinde bir orman saklıydı. Ama kudret-i ilahi, o çekirdeği bir kainat taslağı gibi işledi. Ve içinden bir âlem çıkardı.
Bediüzzaman bu örnekle şunu söyler:
Eğer buğday kadar bir çekirdekten bir orman çıkaran Kadîr-i Zülcelâl varsa, bir Nur-u Muhammedî’den de şu kainat neden çıkmasın?
Nurdan Kainata: Hakikatin Ters Akışı
Kur’an ve hadislerde geçen “İlk yaratılan şey Nur-u Muhammedî’dir” hakikatine, Bediüzzaman temsille can verir. Der ki: Bu nur, bir çekirdek gibidir. Bu çekirdekten, esma-i ilahiyenin tecellileriyle örülen şu muazzam kainat halk edilmiştir.
Tersine baktığımızda da, kainatın hakikati Hz. Muhammed’in (asm) manevî mahiyetinde toplanmıştır. O halde, O Zât-ı Mübarek:
Kâinatın yaratılış sebebidir (illet-i gaiye),
Kâinat kitabının en büyük tercümanıdır (muallim-i ekber),
Ve varlık ağacının en münevver meyvesidir (meyve-i ekmel).
Göz Önündeki Delil: Her Varlık Bu Sistemi Onaylar
Bir insan, anne karnında bir hücreden yaratılır. Bir çiçek, topraktan çıkan küçücük bir tohumdan. Hatta bir millet, tek bir dâhinin fikriyle şekillenir. Yani küçükten büyüğe, “cüz’îden küllîye” geçiş, kainatın bir sünnetidir.
Öyleyse Allah’ın en büyük sanatı olan kainatın, en nurlu hakikat olan Nur-u Muhammedî’den (asm) yaratılması; akıl dışı değil, tam tersine hakikat ölçüsüdür.
İnsanlığa Düşen Pay: O Nurda Kendini Bulmak
Bu derin sır, sadece bir bilgi değil, aynı zamanda bir kimliktir. Zira Nur-u Muhammedî, varlıkların özü olduğu gibi, insanın da yaratılış ruhudur. İnsan, o nura tutunarak hem kendini hem de kainatı anlayabilir.
O nur, karanlıklar içinde rehberdir. O nur, hayret içinde bir pusuladır. Ve o nur, varlığın içindeki sır perdelerini bir bir aralayan hikmet kandilidir.
Özet:
Bediüzzaman, koca kainatın bir insanın cüz’î mahiyetinden halk edilebileceğini, bir çam ağacının küçük bir çekirdekten yaratılması örneğiyle açıklar.
Kainatın, “Nur-u Muhammedî” adı verilen ulvî hakikatten yaratıldığını belirtir.
Bu misal, kudret-i ilahiyenin küçüklük-büyüklük gibi sınırlamalardan münezzeh olduğunu gösterir.
Hz. Muhammed (asm), kainat ağacının hem çekirdeği hem de en mükemmel meyvesidir.
İnsan, o nurun izinden giderek hem yaratılış sırrını hem de kendindeki hakikati anlayabilir.