Hayat Damarına Saplanan Hırs: Asrın Sessiz Felaketi

Hayat Damarına Saplanan Hırs: Asrın Sessiz Felaketi

“Evet, insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisatsızlık ve kanaatsizlik ve hırs yüzünden berekâtın kalkmasıyla ve fakr u zaruret-i maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu fâni hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki edna bir hâcet-i hayatiyeyi, büyük bir mesele-i diniyeye tercih ettiriyor.”
Tarihçe-i Hayat.282

İnsan, yaşamak için yaratılmıştır ama yalnızca yaşamak için değil. Hayat, sadece nefes alıp vermekten ibaret değil; bir emanet, bir imtihan, bir yolculuktur. Fakat bu asır, bu hakikati unutturdu. İnsanoğlunun “yaşamak damarı”nı öylesine tahrik etti ki, hayatı koruma duygusu; hırsla, kanaatsizlikle, israfla zehirlendi.

Bediüzzaman’ın dikkat çektiği üzere, bu çağda insanların yaşama arzusu, hayatın kendisinden daha büyük bir kaygıya dönüştü. Oysa yaşamak, bir nimetken; bu çağda bir yük, bir dert, bir saplantı haline geldi. Çünkü:

> “İktisatsızlık, kanaatsizlik ve hırs yüzünden berekât kalktı.”

Bugün insanlar daha çok kazanıyor ama daha az doyuyor. Daha çok tüketiyor ama daha çok fakirleşiyor. Hırs, kanaati yedi. İsraf, bereketi kaçırdı. İhtiyaçlar çoğaldı, sabırlar azaldı. Ve böylece, kalpler de, sofralar da doymaz oldu.

Hayatın Peşinde Koşarken Hayatın Anlamını Kaybetmek

Modern insan artık yaşamak için yaşamıyor; yaşama tam bağlanıyor. En küçük bir konfor eksikliği, onu çileye; en ufak bir maddi kayıp, onu bunalıma sokuyor. Çünkü nazar-ı dikkat, tamamen bu fani hayata çekilmiş durumda. Her gün reklamlar, alışverişler, vitrinler ve platformlar; insana şu mesajı fısıldıyor:

> “Daha çok al, daha iyi yaşa, daha fazla iste.”

Ve bu telkinlerin neticesinde öyle bir ruh hali ortaya çıktı ki artık küçük bir maddi ihtiyaç, büyük bir dinî meseleye tercih ediliyor. Bir memuriyet kaygısıyla başörtüsü feda edilebiliyor. Küçük bir konfor uğruna namaz ertelenebiliyor. En ufak bir dünyevî rahatlık için hak, ahlak ve helal-haram göz ardı edilebiliyor. Bediüzzaman bu durumu şöyle özetliyor:

> “Edna bir hâcet-i hayatiyeyi, büyük bir mesele-i diniyeye tercih ettiriyor.”

Bu tercih, sadece bir günah değil; aynı zamanda bir düşüştür. İnsan, ebedî saadetini geçici bir rahatlık için takas ediyor. Ruhunu bedenine feda ediyor. Ve sonra bu fani hayat, onun için bir mutluluk kaynağı değil; bir sıkıntı merkezi oluyor.

Kurtuluş: Kanaatteki Zenginlik, İktisattaki Bereket

Bu asrın buhranından çıkış, bollukla değil, kanaatle mümkündür. Kalplerin doyması, midelerin değil; gözlerin tok olması, ellerin değil; ruhun zenginleşmesi, cüzdanların değil. Bereket; helal lokma, sade hayat, derin tefekkür ve maneviyatla gelir.

İktisat, sadelik ve kanaat; hayat damarını taze tutar. Hırsı değil, huzuru doğurur. İnsan ancak dünyaya esir olmaktan kurtulduğunda, dinin yüksek hakikatlerine teveccüh edebilir. Çünkü ebedî değerler, dünya ile değil; dünya aşıldığında fark edilir.

Makale Özeti

Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin, modern çağın insanının yaşamak arzusunu abartarak hayatın hakiki maksadını kaybettiğine dair tesbitini esas alır. Kanaatsizlik, iktisatsızlık ve hırs sebebiyle bereket kalkmış, fani hayatın cazibesi ruhu kuşatmıştır. Bu yüzden insanlar, en küçük bir dünya endişesini büyük bir dinî hakikate tercih eder hale gelmişlerdir. Kurtuluş ise iktisat, kanaat ve takva ile hayatın yükünü hafifletmekten geçmektedir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 1st, 2025