Dehşetli Bir Zamanın Sığınağı: Takva ve Az Amelin Büyük Kıymeti
Dehşetli Bir Zamanın Sığınağı: Takva ve Az Amelin Büyük Kıymeti
“Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için takva, bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzları yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır. Hem az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.”
Tarihçe-i Hayat.292
Zamanların ruhu vardır. Bazı zamanlar rahmet taşır, bazıları ise fitne ile dolar. Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle yaşadığımız bu zaman ise “tahribat ve menfî cereyanların dehşetle yayıldığı” bir devirdir. Bu karanlık zeminde, bir mü’minin tutunabileceği en sağlam kulp ise takvadır.
> “Farzları yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur.”
Bu cümle, bu zamanın dinî hayatı için en net ve en sade reçetedir. Çünkü bu asırda dine yapılan saldırılar sadece dıştan gelmiyor; içten, akıldan, kalpten ve nefisten de hücum var. Düşünceler bulanık, hisler savruk, kalpler perişan… Ve bu tahribatın tam ortasında kurtuluşun yolu, gösterişli ameller değil; farzları yerine getirmek ve büyük günahlardan kaçınmaktır.
Az Amel, Çok Kıymet
Eskiden bir kişi ihlasla sadaka verseydi, o sadaka yolda su gibi akardı; toplumda feyz olurdu. Fakat şimdi, dünya kirine bulanmış bir çağda, ihlasla yapılan ibadet bulmak da zorlaştı; çünkü niyetler dağılıyor, riya sinsice giriyor, hevâ perde çekiyor. Bediüzzaman’ın dediği gibi:
> “Böyle kebair-i azîme içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır.”
Yani büyük günahların açıkça işlendiği, her gün yeni bir fitnenin ortaya çıktığı bir zamanda, ibadetin ihlasla yapılması çok zordur. Ancak, bu ağır şartlar içinde az bir amel bile çok büyük sevap kazandırabilir. Çünkü ortam, ibadete karşı koyan engellerle doludur. Bir genç, günahların ortasında bir namaz kılıyorsa; bu, temiz bir ortamda kılınan binlerce namazdan daha kıymetli olabilir. Bir anne, evladını ekrandan, dış dünyanın fıskından koruyorsa; bu, büyük bir cihad sayılır.
Takva: Siperin Kendisi
Bu zamanın mü’mini, sadece yaparak değil; yapmayarak da ibadet eder. Harama el uzatmamak, gözünü korumak, dilini tutmak, yalnızlıktaki samimiyetini muhafaza etmek… Bunların hepsi takvadır. Ve bu takva, sadece bireysel bir korunma değil, imanı muhafaza etmek için bir siperdir.
Tahribat çok büyük…
Menfî cereyanlar akıl, kalp, aile, toplum, gençlik ve hatta çocukları bile hedef almış. Böyle bir ortamda, bir mü’minin günahlardan kaçınması ve farzlarını aksatmaması; bir kale komutanının gece saldırılarına karşı nöbet tutması gibidir. Her terk ettiği günah, bir sur taşıdır. Her kıldığı namaz, bir ok gibidir. Her tuttuğu oruç, bir siperdir. Ve en önemlisi: Bu ibadetler, Allah katında büyük değer taşır.
Az Görme, Hafife Alma
Bu zamanda namaz kılmak, oruç tutmak, haramlardan sakınmak basit görülebilir. Çünkü insanların çoğu bunları ya terk etmiş ya da alay eder hâle gelmiştir. Fakat Allah’ın nazarında bu ibadetler, çok büyük sevaplar kazandıran birer istikamet nişanıdır.
Bir gencin telefon ekranına bakarken harama yönelmemesi, bir annenin evladını YouTube ve TikTok ifsadından uzak tutması, bir babanın helal lokma için mücadele vermesi… Bunların her biri az görünür ama ağırdır. Çünkü bu zamanın içindeki tahribata karşı birer sığınaktır.
Makale Özeti:
Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin, “Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için takva en büyük esastır” sözü etrafında şekillenmektedir. Bu çağın iman ve ahlâkı tahrip eden akımlarına karşı en sağlam korunma yolu takvadır. Günahların arttığı, ihlasın zorlaştığı bu dönemde, farzlara devam ve kebairden kaçınmak büyük kurtuluştur. Küçük gibi görünen ibadetler, bu zor şartlarda Allah katında çok daha kıymetli hale gelir.