En Büyük Mesele: İman
En Büyük Mesele: İman
“Hem üç mesele var: Biri hayat, biri şeriat, biri iman. Hakikat noktasında ve en mühimmi ve en a’zamı, iman meselesidir. Fakat şimdiki umumun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele, hayat ve şeriat göründüğünden o zat şimdi olsa da üç meselenin birden umum rûy-i zeminde vaziyetlerini değiştirmek nev-i beşerdeki cari olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en a’zam meseleyi esas yapıp öteki meseleleri esas yapmayacak. Tâ ki iman hizmeti safvetini umumun nazarında bozmasın ve avamın çabuk iğfal olunabilen akıllarında, o hizmet başka maksatlara âlet olmadığı tahakkuk etsin.”
Tarihçe-i Hayat.279
Zamanın İmtihanı: Önceliği Belirlemek
Asırların değişimiyle birlikte, insanlığın gündemi ve meşguliyetleri değişse de, insanın asli ihtiyacı asla değişmez: İman. Çünkü hayat geçicidir, şeriat uygulanabilirliğe bağlıdır, ancak iman; her zaman, her mekânda, her hâlde insanın ebedî varlığını belirleyen en büyük meseledir.
Bediüzzaman Said Nursî’nin bu tesbiti, sadece teorik bir tespit değil, aynı zamanda bir strateji, bir hikmet, bir tebliğ adabıdır. O, zamanın şartlarını çok iyi analiz etmiş ve iman meselesini, şeriat veya hayat meselesine alet etmeden, doğrudan, sade ve ihlaslı bir biçimde insanlara sunmuştur.
Neden Önce İman?
Çünkü iman, niyettir; niyet ise amelin ruhudur. Şeriat da, hayat da, iman üzerine bina edilmezse şekilcilikten öteye geçemez.
Çünkü iman, ebedî hayatın temelidir. Hayat fanidir, şeriat da toplumsal yapı ve zamanın şartları içinde ancak yaşanabilir. Ama iman, zaman ve mekânla sınırlı değildir.
Çünkü iman, kalbin ve aklın meselesidir. Ve bu çağ, akılların şüpheyle, kalplerin gafletle sarsıldığı bir çağdır.
İman olmazsa, şeriat eksik kalır, hayat ise amaçsız olur. Şeriat, imanla ruh bulur; hayat, imanla anlam kazanır. İşte bu yüzden, en önce iman!
Şeriatı ve Hayatı İmana Alet Etmemek
Bazı dönemlerde, halkın nazarında hayat meselesi (ekonomi, güvenlik, geçim) veya şeriat (hukukî ya da siyasî düzen) ön planda olabilir. Lakin bu hakikatlerin öncelenmesi, tebliğde bir şaşkınlığa yol açmamalıdır. İman hizmeti, başka hiçbir maksada alet edilmemelidir.
İman hizmeti:
Siyasi ideolojilerin aracı olamaz.
Sosyal projelerin zeminine indirilemez.
Şöhret, makam, vs. için kullanılmamalıdır.
Çünkü bu, hem hizmetin safvetini bozar, hem de halkın zihinlerinde şüphe doğurur. Oysa tebliğin en etkili hali, ihlasla yapılan iman hizmetidir.
İman Hizmetinde Safvetin Gücü
Bediüzzaman’ın yol gösterdiği gibi:
İman meselesi şahsîdir ama umumî neticelidir.
Siyasi değil ama en büyük toplumsal inkılaptır.
Gizli değil ama gösterişsizdir.
Bu sebeple iman hizmetinde müstakim olmak, her türlü dünyevî hesaplardan arınmak ve “sadece Allah için” çalışmak esastır. Çünkü “bir sineğin kanadı kadar” dünyevî bir maksat, bu yüce hizmetin kudsiyetini zedeler.
Avamın Aklı: Saf Bir İman Arar
Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan avam, hakikati olduğu gibi görmek ister. Onlar, imanı siyasetten, ibadeti menfaatten ayıran bir anlatım bekler. Bediüzzaman, bu noktada büyük bir edep ve basiretle şunu göstermiştir:
İman, dünyevî hiçbir maksada alet edilemeyecek kadar yüce bir hakikattir.
Makale Özeti:
Hayat, şeriat ve iman üç büyük mesele olsa da, hakikat noktasında en büyüğü imandır.
Zamanın ihtiyaçlarına göre görünüşte başka meseleler öne çıksa da, iman hizmeti asli ve değişmeyen önceliktir.
İman hizmeti hiçbir siyasi veya dünyevî maksada alet edilmemeli; sadece Allah rızası için, saf bir şekilde yapılmalıdır.
Toplumun nazarında bu safiyet korunmazsa, tebliğ etkisini kaybeder; şüpheler hâsıl olur.
Gerçek kurtuluş, önce imanı tahkim etmekle, sonra diğer meseleleri onun nuruyla inşa etmekle mümkündür.