Misafirhane-i Dünya: Sonsuz Hayatın Eşiğinde Yaşamak
Misafirhane-i Dünya: Sonsuz Hayatın Eşiğinde Yaşamak
“Dünya madem fânidir.
Hem madem ömür kısadır.
Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur.
Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır.
Hem madem dünya sahipsiz değil.
Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir Müdebbir’i var.
Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır.
Hem madem
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا
sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur.
Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır.
Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.
Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.”
Tarihçe-i Hayat.265
Fanilik İçinde Bekâ Arayışı
Her insan doğar, büyür, yaşar ve ölür. Bu değişmez hakikat, her nefeste bize şunu hatırlatır: Dünya fanidir. Lakin fanilik korkulacak bir boşluk değil, sonsuzluğa açılan bir kapıdır. Çünkü bu dünya, ebedî hayatın kazanıldığı bir imtihan sahnesidir.
Bediüzzaman’ın buyurduğu gibi, ömür kısa, vazifeler çok, zaman az. O halde hayatı malı, makamı, şöhreti elde etme çabasıyla değil; hakikati ve ebedî saadeti aramakla değerlendirmeliyiz. Dünya, kalınacak bir yurt değil; içinden geçilecek bir han gibidir. Misafir gibi yaşamak, kalıcı değil geçici olduğunun farkında olmak demektir.
Misafirliğin Şuuruyla Yaşamak
Bir misafir, ev sahibinin izni ve rızasına göre hareket eder. Biz de bu dünyanın misafiriyiz. Sahibi biz değiliz; Müdebbir-i Hakîm ve Kerîm olan Allah’tır. O, bu haneyi hikmetle yaratmış, içini nimetlerle doldurmuş ve bize “Ey misafir! Buradan baki yurda hazırlık yap” diye emretmiştir.
Misafir gibi yaşayan insan:
Mala değil, amellere yatırım yapar.
Şöhreti değil, rızayı arar.
Gününü değil, sonsuzluğu düşünür.
Ve bilir ki, iyilik de kötülük de karşılıksız kalmaz. Bu, adaletin gereğidir. En büyük adalet ise ebedî hayatta tecelli edecektir.
Mâlâyaniye Karşı Vahim Bir Uyarı
Bugün insanlar ömürlerini eğlenceye, gösterişe ve mâlâyaniye (gereksiz, boş işlere) sarf ediyor. Oysa bu dünya oyun ve oyalanca değil, ebediyet için verilen bir kıymetli sermaye mesabesindedir. Vakit, nefes, gençlik, sağlık; hepsi birer emanettir. Hesabı sorulacak nimetlerdir.
İşte bu yüzden insanın en büyük gafleti, ebedî hayatını unutup geçici dünya lezzetlerine dalmasıdır. En büyük saadet ise, bu kısa ömrü sonsuz bir hayata yatırım yaparak geçirebilmektir.
Kurtuluş Reçetesi: Ebedî Hayatı Unutmamak
Bediüzzaman’ın şu cümlesi bir hayat rehberidir:
“Dünya için âhiretini feda etme.”
Zira dünya dostları kabir kapısına kadardır. O kapıyı geçtiğinde yalnızca imanın, salih amellerin ve ihlâsın kalır. Gerisi birer gölge gibi dağılır.
En bahtiyar insan, kabir kapısını selametle açan ve arkasında saadet-i ebediye ile karşılanan kimsedir.
Makale Özeti:
Dünya fânidir; asıl yurt âhirettir.
İnsan, bu dünya misafirhanesinde geçici olarak bulunmaktadır; ev sahibi Allah’tır.
Hayatın amacı, ebedî saadeti kazanmak ve bu kısa ömrü ahireti unutmadan yaşamaktır.
İyilik ve kötülük karşılıksız kalmaz; her şeyin hesabı görülecektir.
Mâlâyaniye (boş, faydasız işler) ile ömür tüketmek büyük bir gaflettir.
En bahtiyar kişi, dünya için âhiretini feda etmeyendir.