Ene: İlâhî Sıfatların Aynası ve İnsandaki Sonsuz Derinlik

Ene: İlâhî Sıfatların Aynası ve İnsandaki Sonsuz Derinlik

“Bütün sıfât ve şuunat-ı İlahiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, enede mündericdir.”
— Sözler, 30. Söz

İnsan, dıştan bakıldığında et ve kemikten ibaret zayıf bir mahlûk gibi görünse de; iç âlemine, ruhuna, kalbine ve vicdanına bakıldığında, öyle sırlar taşır ki kâinat bile onun içinde anlam kazanır. Ve bu sırların en büyüğü, “ene” denilen mahiyettir.

Ene: Bir Ayna, Bir Misal, Bir Anahtar

Ene; yani insanın “ben” demesi, sıradan bir sahiplenme duygusu değil, İlâhî bir sırrın yeryüzündeki en derin tecellisidir. Çünkü ene, Allah’ın bütün sıfat ve şuunatını anlamaya açılan bir pencere gibidir. İnsan aczini fark ettikçe Allah’ın kudretini, fakrını anladıkça Allah’ın rahmetini hisseder. Kendi cüz’î iradesini görünce, Allah’ın mutlak iradesini tanır. İşte bu karşılaştırmalı farkındalık; insanı marifetullah’a götüren bir yol, bir mi’yardır.

Yani, insanın “ben seviyorum” demesi, “Cenab-ı Hakk’ın Vedûd isminin bir gölgesi var bende” demektir. “Ben istiyorum” demesi, “Allah’ın Murîd ismi tecelli etmiş” demektir. “Ben biliyorum” sözü, Alîm isminin bir zerresine işaret eder. Böylece ene, İlâhî sıfatların anlaşılması için verilmiş bir örnekleme cihazı, bir temsilî harita gibidir.

Ene’nin Taşıdığı Derinlik ve Tehlike

Ancak bu ince cihaz, doğru okunmazsa insanı sapkınlığa da götürür. Zira ene, İlâhî sıfatlara ayna olmak için yaratılmışken, kişi bu sıfatları kendine ait zannederse, ene bir hırs ve kibir kaynağına dönüşür. Kendini mutlak kudret ve irade sahibi görmeye başlar. Firavunlaşır, nemrutlaşır.

Ene’nin hakikati, kendinde mutlak bir şey olmadığını fark etmektir. Onun kıymeti, Allah’ın sıfatlarını yansıtmasındandır. Ene, yoklukta varlığın izini süren bir işaret levhasıdır. Kendini ilah yerine koyan değil, O ilaha ayna olmaya çalışan bir hal üzere yaşarsa, bütün mahlûkatın içinde en kıymetli varlık hâline gelir.

İnsan Neden Bu Kadar Derin Bir Sırla Donatılmıştır?

Çünkü insan, hilafet makamına adaydır. Yeryüzünün halifesi olmak, sadece güçlü olmakla değil; anlamak, temsil etmek ve adaletle hükmetmekle olur. Allah’ın sıfatlarını bir derece idrak edip, bu sıfatlara yaraşır bir duruş göstermekle olur. Ene’de dercedilmiş olan o binlerce hâl, his ve kabiliyet; insana bu hilafet sorumluluğu için verilmiştir.

Kalpteki merhamet, Allah’ın Rahîm ismine; zihindeki hikmet, Hakîm ismine; vicdandaki adalet hissi, Adl ismine birer işarettir. İnsan, bu sıfatları kendi nefsinde tatbik ettikçe, İlâhî sıfatları tanır ve O’na yaklaşır.

Sonuç: Ene’yi Tanıyan Rabbini Tanır

Ene, bir sırdır; hem esrarengiz bir kilit hem de ebedî hazineyi açan anahtardır. Onun içinde saklı binlerce hâl, sıfat ve his, İlâhî isimleri tanımanın yollarıdır. Doğru kullanıldığında insanı meleklik mertebesine çıkarır; yanlış yönlendirildiğinde şeytanlık çukuruna iter. Ene, nefsin merkezinde duran en kritik cihazdır: Ya marifetullahta derinleşen bir ayna olur ya da gaflette kaybolan sahte bir put.

Özet

Bu makalede, Bediüzzaman’ın “ene” kavramı üzerinden insanın İlâhî sıfatlara nasıl bir ayna olduğu ele alınmıştır. Ene; Allah’ın sıfatlarını bir derece anlamaya yarayan, insanın fıtratına yerleştirilmiş misalî bir ölçüdür. Bu cihaz, doğru kullanıldığında marifetullah kapısını açar; yanlış anlaşıldığında ise kişiyi benliğe, kibire ve dalalete götürür. Dolayısıyla ene’yi tanımak, hem insanın kendini hem de Rabbini tanıması açısından hayati öneme sahiptir.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 31st, 2025