Ene: Cennetî Tûba ile Cehennemî Zakkum Arasında İnsan

Ene: Cennetî Tûba ile Cehennemî Zakkum Arasında İnsan

“Evet ene, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nurani bir şecere-i tûba ile müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir.”
Sözler, 30. Söz

İnsan, varlıklar içinde en mükerrem olanıdır; aynı zamanda en müphem, en karmaşık ve en tehlikeli potansiyele de sahip olandır. Bu potansiyelin merkezinde “ene” yani “benlik” bulunur.
Bediüzzaman Said Nursî, 30. Söz’de ene’yi öyle bir şekilde tarif eder ki, bu tarif insanlık tarihine dair bir özeti içinde taşır. Ona göre ene, hem Cennet’i netice veren bir “şecere-i tûba”nın (nurani cennet ağacının), hem de Cehennem’i netice veren “şecere-i zakkum”un (azap ağacının) çekirdeğidir. Yani insanın benliği, hem bir kıyamet sebebi, hem bir cennet vesilesi olabilir.

Ene’nin İki Yüzü: Aynalık ve Sahiplenme

Ene, yaratılışta bir ölçü birimi olarak insanın mahiyetine yerleştirilmiştir. Bir ‘ayna’ hükmünde olup Allah’ın sıfatlarını anlamak için verilmiştir. “Ben nasıl görüyorsam, Allah da her şeyi görür.” gibi kıyaslarla Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarını anlamak mümkündür. Ene’nin bu yönü, onun bir ayna olduğunu gösterir. Ayna, gösterir ama sahiplenmez. Ayna, yansıtır ama müdahale etmez.

Ne var ki ene, bu aynalık görevini unutup kendini müstakil ve mutlak bir varlık zannetmeye başlarsa, işte o zaman “ene” bir çekirdekten koca bir zakkum ağacına dönüşür. Bu da şeytanî benliğin başlangıcıdır. Firavunluk, Nemrutluk, Karunluk gibi zulüm, kibir ve inkâr bu anlayıştan doğar. İnsan benliği, Allah’a ait olan kudret, ilim, malikiyet gibi sıfatları kendine isnad ettikçe, o çekirdek büyür, dallanır ve insanlığı ifsad eden bir ağaca dönüşür.

Tûba’nın Çekirdeği: Tevazu ve Tevhid

Eğer ene, kendi hiçliğini anlar; varlığının ve kudretinin Allah’tan geldiğini kavrarsa; bu sefer o benlik “şecere-i tûba”nın çekirdeği olur. Bu durumda insan, Cenâb-ı Hakk’ın acz, fakr ve kusur aynası olur. Kibirden arınmış, tevazu ile dolu bir kul olur. Benliğini Allah’a ayna yapmak, insanı gerçek insan kılar. Çünkü ayna, gösterdiği şeyi sahiplenmez. Bu benlik tarzı, insanı başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere bütün enbiyanın ve evliyanın izinden gitmeye sevk eder.

Tarihte Ene’nin İzleri: Âdem ve İblis

Ene’nin doğru veya yanlış kullanımına dair tarihin ilk iki örneği Hz. Âdem ve İblis’tir. Hz. Âdem, hatasını kabul edip tevbe etmiş; benliğini Allah’a teslim etmiş ve tûba ağacını büyütmüştür. İblis ise “Ben ondan üstünüm” diyerek ene’yi kutsamış, kendine ait zannetmiş ve cehennemî bir zakkum ağacına dönüşmüştür. Bediüzzaman bu farkı net bir şekilde ortaya koyar. Yani mesele düşmekte değil, düşüş sonrası tutumda gizlidir.

Günümüzde Ene: Bireyselcilik ve Ego Çağı

Modern çağın temel hastalığı, benliğin yüceltilmesidir. “Sen değerlisin!”, “Sen her şeyin merkezindesin!” gibi söylemler, aslında ene’nin ilahlaştırılmasıdır. Bu tür telkinlerle büyütülen nesiller, hakikati değil arzularını merkeze alır. İnsanlık, ene’yi sahiplenmenin bedelini ruhsal çöküşlerle, toplumsal dağılmalarla ödemektedir. Oysa hakiki saadet, ene’nin gerçek sahibini tanımasındadır: “Ben mahlûkum, O Hâlık’tır. Ben kulum, O Rabbimdir.”

Sonuç: Ene’nin Terbiyesi ile İnsanlık Terbiye Olur

Bediüzzaman’ın bu cümlesi bir özdür: İnsanlık tarihinin bütün dal ve budakları, ene isimli bir çekirdeğin neşv ü nema bulmasından ibarettir. İnsanoğlu ya bu çekirdeği zakkum yapar, yeryüzünü cehenneme çevirir; ya da tûba yapar, yeryüzünü cennete hazırlar. Bu seçim her bireyin kalbinde, niyetinde ve benliğinde başlar.

Özet

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin “Ene, tûba ve zakkumun çekirdeğidir” veciz ifadesi temel alınarak insan benliğinin iki yüzü incelendi. Ene, Allah’ın sıfatlarını anlamaya yarayan bir ölçü iken, sahiplenildiğinde insanı helake götüren bir hastalığa dönüşür. Hz. Âdem ve İblis örnekleriyle bu fark gözler önüne serilirken, modern çağın benlik putu ile bu mesele yeniden gündeme gelmektedir. Kurtuluş ise ene’nin terbiye edilmesi, tevazu ve tevhid ile Cenâb-ı Hakk’a yönelmesindedir.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 31st, 2025