Sanatı Görüp Sanatkârı İnkar Etmek: Bilim mi, Körlük mü?
Sanatı Görüp Sanatkârı İnkar Etmek: Bilim mi, Körlük mü?
- Bilim Adamı mı, Film Adamı mı?
Bir bilim adamı düşünün…
Mikroskopa eğiliyor, bir hücrenin içinde dönen müthiş sistemleri inceliyor.
Teleskopla göğe bakıyor, galaksiler arası dengeyi ölçüyor.
Matematiğe dalıyor, her şeyi kapsayan bir formül peşinde koşuyor…
Ve sonra diyor ki: “Bu muhteşem düzen tesadüfen oluştu.”
Bu söz, bilimin değil, kör inancın ürünüdür.
Zira sanat görüldüğü hâlde sanatkârı inkâr etmek; ilme değil, cehâlete delildir.
Bir tabloyu görünce ressamı; bir şiiri duyunca şairi; bir bina görünce mimarı akla getiren insan,
kâinat gibi muhteşem bir eseri görünce neden Müessiri hatırlamaz?
Bu sorunun cevabı bilimde değil, niyette gizlidir.
- Sanat Sanatkârsız Olmaz: Aklın En Temel İlkesi
Fıtratın sesi şunu söyler:
Her eser bir ustayı gösterir.
Her kitap bir yazarı, her plan bir mühendisi işaret eder.
Kâinattaki her varlık birer mektup gibidir.
İnsanın DNA’sından, arının petek geometrisine kadar her detayda,
sonsuz bir kudretin ve ilmin imzası vardır.
Bir saat kendi kendine olmaz da,
insan gibi kompleks bir varlık nasıl tesadüfen olsun?
Eğer bilim adamı gerçekten dürüstse,
bilgisi onu imanla secdeye götürmelidir.
- İnkâr Eden Bilim Adamı mı, Aklı İhanete Uğrayan Adam mı?
İnkârcı bilim adamı, aslında bir bilgi sahibi değil, vicdan yoksunudur.
Zira o;
Gözle görür ama kalple hissetmez,
İnceler ama tefekkür etmez,
Formüller kurar ama varlıkla bağ kurmaz.
Bu yüzden onun ilmi, kendisine yük olur.
Bilgi, sorumluluk getirir; ama o bilgiyi inkâr perdesiyle örter.
Kur’an’ın deyimiyle:
> “Onların kalpleri vardır, ama onunla anlamazlar. Gözleri vardır, ama onunla görmezler.” (A’râf, 179)
Gerçek bilim adamı bilgiyi Allah’a götüren bir köprü olarak kullanır.
İnkârcı ise o köprüyü kendi altına alıp egosunu yüceltmek ister.
- Sanata Aşık, Sanatkâra Kör: Bu Ne Yaman Çelişkidir?
Kimi bilim insanları tabiatın güzelliğine hayran olur:
Nebulaların renkleri,
Canlılardaki simetri,
Ekosistemdeki denge…
Ama bu hayranlık, Allah’ı anmaya gelince susar.
Bu; tıpkı bir resme aşık olup ressamı inkâr etmek gibidir.
Ya da bir müziğe hayran kalıp bestekârı yok saymak gibi…
Sanata hayran olup sanatkâra kör kalmak, ya cehaletin ya da kibrin eseridir.
- Bilim İmanı Red Değil, Takviye Eder
Asıl bilim, Allah’ı inkâr etmez. Bilakis:
Yıldızları seyrederken secdeye götürür,
Atomları okurken hayretle “Subhanallah” dedirtir.
Newton, Kepler, Galileo ve Einstein gibi nice büyük bilim adamı,
ilimleri arttıkça hayranlıkları da artmıştır.
> “İlmin azı Allah’tan uzaklaştırır, çoğu ise yaklaştırır.” – Francis Bacon
Demek ki sorun, bilimde değil, bilimi niyetle yönlendiren zihinlerde…
Sonuç ve Hikmet:
Bir bilim adamı;
Allah’ın yarattığı varlıkları inceler,
O’nun koyduğu kanunları çözer,
O’nun verdiği akılla keşfeder.
Ve eğer bunu yaparken Allah’ı tanımıyorsa,
bilim adamı değil, sadece veri toplayan bir teknisyendir.
O hâlde:
> Sanatı inkâr eden sanatsever olmaz, sanatkârı inkâr eden bilim adamı olamaz.
Özet:
Bu makalede, bilim ile iman arasındaki ilişki, inkârın bilimle değil; niyetle ilgili olduğu vurgulanarak işlendi.
Sanatı görüp sanatkârı tanımamak, hakikati örten bir körlüktür.
Gerçek bilim adamı, kâinatın delillerini inceleyerek Allah’a ulaşır.
İnkârcı bilim adamı ise sahip olduğu bilgiyi Allah’a ulaşmak için değil, egosunu tatmin için kullanır.
Bilim, ancak imanla birleştiğinde anlamlı bir değere ulaşır.