Hayatın Işığında Varlığın Hakikati
Hayatın Işığında Varlığın Hakikati
“Vücudun kemali, hayat iledir. Belki vücudun hakiki vücudu, hayat iledir. Hayat, vücudun nurudur. Şuur, hayatın ziyasıdır. Hayat, her şeyin başıdır ve esasıdır. Hayat, her şeyi her bir zîhayat olan şeye mal eder. Bir şeyi, bütün eşyaya mâlik hükmüne geçirir.”
Sözler. 29. Söz
Giriş: Görünene Değil, Canlıya Bak
Kâinatın her köşesi eşya ile dolu. Dağlar, taşlar, denizler, yıldızlar… Lakin onların içinde bir şey var ki, bütün bu mevcudatı anlamlı kılar: Hayat. Hayat varsa hareket vardır, his vardır, anlam vardır. Hayat yoksa, bütün varlık sessiz bir karanlığa dönüşür.
İşte bu sebeple Bediüzzaman der ki:
> “Vücudun kemali, hayat iledir. Belki vücudun hakiki vücudu, hayat iledir. Hayat, vücudun nurudur. Şuur, hayatın ziyasıdır.”
Bu cümle, sadece bir felsefi yorum değil; aynı zamanda insanın kendi varlığını anlama anahtarıdır. Bu makalede, hayatın vücuda kattığı hakikat, mana ve idrak üzerinde duracağız.
- Hayat Olmadan Varlık Eksiktir
Bir kaya vardır; serttir, büyüktür, ihtişamlıdır. Fakat hayatı yoktur. Yanında küçücük bir serçe vardır; uçar, cıvıldar, hisseder. Serçenin hayatı, kayanın cüssesinden daha kıymetlidir.
Çünkü:
Hayat, sadece var olmak değil;
Varlığı hissetmek, idrak etmek ve anlamlandırmaktır.
Bediüzzaman, “Belki vücudun hakiki vücudu hayat iledir” derken, “gerçek varlık” olarak ancak hayat sahibi varlıkları nazara veriyor.
- Hayat, Varlığın Nurudur
Nur, karanlıkları aydınlatır. Hayat da varlık âleminde bir nur gibidir:
Cansız bir çiçek sadece bir süstür;
Ama canlı bir çiçek, kâinatın diliyle konuşan bir ayettir.
Hayat; şekli, sureti, maddi özellikleri geride bırakır ve eşyanın iç yüzünü ortaya çıkarır. Bu nedenle hayat, vücudun nurudur.
- Şuur: Hayatın Ziyasıdır
Hayat tek başına değerli olduğu gibi, şuurla birleştiğinde o değer katbekat artar.
Şuursuz bir canlı, hayat sahibidir ama kendini bilmez.
Şuurlu bir insan, hem hayatı taşır hem de hayatının farkındadır.
İşte bu farkındalık, yani şuur, hayatın adeta ziyası, yani ışığın ışığıdır. Bu yönüyle insan, hayatı sayesinde sadece var olmakla kalmaz, varlığı temaşa eder, tefekkür eder, iman eder.
- Hayat: Sahip Olmanın Anahtarıdır
Belki de en şaşırtıcı hakikat şudur:
> “Hayat, her şeyi her bir zîhayat olan şeye mal eder. Bir şeyi, bütün eşyaya mâlik hükmüne geçirir.”
Bir insan, küçük bir mekânda yaşar ama şuuruyla güneşi, ayı, yıldızları, denizleri, dağları temaşa eder. Hayatı sayesinde tüm kâinatla ilişki kurar. Bu da gösteriyor ki hayat, varlığın merkezidir.
Bir ağacın dalında yaşayan bir kuş, gökyüzünü kendine yurt bilir. Bir balık, okyanusu kendine gıda yapar. Bu sahiplik mecazîdir ama gerçektir. Hayat, eşyanın sahibine işaret eder.
Sonuç: Hayat Bir Emanet, Bir Delil, Bir Lütuf
Hayat, bize Rabbimizden verilmiş en büyük emanettir. Bu emanetle biz, kendimizi tanırız, eşyayı okuruz ve Rabbimizi biliriz. Hayat varsa umut vardır, iman vardır, rahmet vardır. Hayat yoksa, ne nimet anlamlıdır ne de varlık.
Ey insan! Sahip olduğun hayatı sıradan bir şey sanma. O hayat, seni bütün varlıkların üstünde bir şahit yapar. Ve her nefesin, bir tefekkür vesilesi olabilir.
Özet:
Bu makalede, Bediüzzaman’ın “Hayat vücudun nurudur, şuur hayatın ziyasıdır” cümlesinden yola çıkarak hayatın varlığa kattığı değerler işlenmiştir. Hayat, bir şeyi sadece var olmaktan çıkarıp anlamlı, idrak edilebilir ve şuurla bütünleşmiş hale getirir. Hayat sayesinde bir insan, kâinata malik gibi olur. Gerçek varlık, hayatla mümkündür. Bu nedenle hayat, hem en kıymetli nimet hem de en parlak tevhid delilidir.