Ziyadan Nura: Hayatın ve Şuurun İlâhî Mertebesi

Ziyadan Nura: Hayatın ve Şuurun İlâhî Mertebesi

Varlıklar içinde en büyük mucize hayattır. Varlığın canlanması, manâ kazanması, gayeye yönelmesi hayatla başlar. Fakat hayat da tek başına yeterli değildir; hayatın içindeki en latif cevher ise şuurdur. Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Hayat, ruhun ziyasıdır. Şuur, hayatın nurudur.”

Bu kısa fakat hikmetli cümle, kâinatın derin anlam örgüsünü aydınlatır. Hayat bir ziyadır; etrafını aydınlatır, varlığa anlam katar. Fakat şuur, bu ziyaya nur katar. Ziyâ, dışı gösterir; nur, içi okutur. İşte bu sırra nazar ettiğimizde, hayatın ve şuurun nasıl ilâhî birer tecelli olduğunu idrak ederiz.

  1. Ruhsuz Hayat Olmaz, Hayatsız Şuur Anlamsızdır

Ruh, hayatın kaynağıdır. Hayat, ruhla zuhur eder. Hayat varsa, hareket, hissiyat, idrak, değişim ve etki vardır. Ancak şuursuz bir hayat da eksiktir:

Hayat, mevcudiyeti gösterir.

Şuur, o mevcudiyetin neden ve nasıl var olduğunu bildirir.

Örneğin bir ağacın hayatı vardır; ama şuuru yoktur. Oysa insan hem hayat sahibidir, hem şuur. İşte insanı melekten üstün kılan da budur: İdrak ve irade ile donatılmış şuur.

  1. Ziyâ ve Nur Arasındaki Nüans

Ziyâ, ışıktır; fakat maddîdir. Güneşin ışığı gibi her yeri aydınlatır, ama tek başına hakikati fark ettirmez. Nur ise daha latiftir. Manevîdir. Hakikati kalbe ulaştırır.

Hayat, kainatı aydınlatan ziyâ gibidir.

Şuur ise bu ziyâyı nurlandıran, yani onu mana ile, maksad ile ve idrak ile donatan cevherdir.

Bir çiçek yaşar; ama insan onu tefekkür eder. Çiçek hayattır; insan şuurdur. Çiçek güzeldir; insan o güzelliği anlayandır.

  1. Kâinatta Şuurun İzleri

Kâinat, hayatla ve şuurla dokunmuştur. Atomdan galaksiye, her şey bir gaye hedefler gibidir. Bu da şuursuz bir tesadüfün değil, sonsuz bir İlâhî Şuurun tezahürüdür.

Şuurlu varlık olan insan, eşya içinde seçilmiş bir merkez gibidir.

İnsan şuuruyla varlığı çözer, anlar, yorumlar ve neticeye ulaşır.

İnsan, şuuru sayesinde ibadet eder, tefekkür eder, hayret eder, secde eder. O hâlde şuur, insanın en yüce istidadıdır.

  1. Şuurun Yokluğu: Hayatın Sönmesidir

Bir varlık hayatını kaybettiğinde, ziyâsı söner. Ama bir insan şuurunu kaybettiğinde, hayatı devam etse de, nurunu kaybeder.

Kalbi olan ama anlamayan bir beden, sadece yaşar; fakat ruhsuzdur.

Bu sebeple Kur’an, şuursuz yaşayanları “ölülere” benzetir:

> “Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; artık dönemezler.” (Bakara, 18)

Gerçek ölüm, şuursuz yaşamaktır. Gerçek hayat, şuurla yoğrulmuş hayattır.

  1. Sonsuzluğa Açılan Kapı: Şuurla Hayat

Hayat, bu dünyada başlar ama şuur onu ebediyete taşır. Çünkü şuur, Rabbi tanır, ahireti anlar, hakikati sorar. Bu sorularla insan, hayvandan ayrılır, melekle yarışır.

> “Hayat nedir, neden varım, nereye gidiyorum?” gibi sorular, şuurun meyvesidir.

Bu yüzden şuur, hayatın sadece devamı değil; gayesi, meyvesi ve semeresidir. Şuursuz bir hayat, çiçek açmadan kuruyan bir ağaç gibidir.

Sonuç: Şuur Hayatın En Yüksek Nimetidir

Hayat, ruhla parlar; ama şuurla kıymet kazanır. Ziyâ ile aydınlanan bir oda, nurla daha da berraklaşır. İnsan, bu kâinattaki en şerefli misafirdir. Çünkü hayat sahibidir, şuur sahibidir. Bu şuur, onu Rabbine muhatap kılar, ibadete sevk eder, ebedî saadete yönlendirir.

Özet:

Bu makalede “Hayat, ruhun ziyasıdır. Şuur, hayatın nurudur.” ifadesinden yola çıkarak, hayatın ruhla ortaya çıkan bir parıltı olduğu, fakat gerçek değerini şuurla kazandığı anlatılmıştır. Hayat bir başlangıçtır, ama şuur onu anlamlı ve ebedî bir yolculuğa çevirir. Şuursuz hayat eksiktir; şuurlu hayat ise insanı meleklerden üstün bir makama çıkarır. O hâlde şuur, en büyük nimettir; onun kıymetini bilmek ise insanın en büyük vazifesidir.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 30th, 2025