Görünmeyenin Gerçeği: Ruhun Derinliklerine Bir Yolculuk
Görünmeyenin Gerçeği: Ruhun Derinliklerine Bir Yolculuk
Her şeyin maddeyle izah edildiği, insanın sadece biyolojik bir varlık olarak tanımlandığı bir çağda yaşıyoruz. Ancak, bedenin susmasıyla çöken sessizlikte duyulan en derin ses, ruhun varlığıdır. İşte Bediüzzaman Said Nursî, bu gerçeği kelimelerin en latifiyle şöyle ifade eder:
> “Ruh; zîhayat, zîşuur, nurani, vücud-u haricî giydirilmiş, câmi’, hakikattar, külliyet kesbetmeye müstaid bir kanun-u emrîdir.”
Bu tarif, ruhun ne sadece bir hayal, ne de sadece bir enerji olduğunu, bilakis emir âleminden gelen, hakikî ve etkili bir varlık olduğunu ortaya koyar.
Ruh, Hayatın Özüdür
Ruh, yalnızca bir “can” değil; hayatı idare eden, şekil veren ve anlamlandıran ilâhî bir direktiftir.
İnsan bedenine anlam kazandıran; gözün görmesini, kalbin sevmesini, zihnin düşünmesini mümkün kılan, işte bu nurani cevherdir.
Atomları bir araya getirerek bir heykel yapabilirsiniz, ama ona hayat üfleyemezsiniz.
Çünkü hayatın anahtarı, maddeye değil, ruha aittir.
Zîşuur ve Hakikattar: Anlamı Arayan Cevher
İnsan, sadece yaşayan bir varlık değildir; aynı zamanda düşünen, hisseden, inanan, anlam arayan bir varlıktır.
Ruhun “zîşuur” yani şuurlu olması, onun hayata sadece tepkisel değil, iradi ve idrakli katıldığını gösterir.
Bu sebeple ruh, hakikatle irtibat kurabilen, Allah’ı tanıyabilen ve O’na yönelebilen bir latifedir.
Nuraniyet: Maddeyi Aşan Varlık
Bediüzzaman’ın ruhu “nurani” olarak tarif etmesi, onun zaman ve mekânla kayıtlı olmadığını, ışık gibi maddeden daha latif, daha hızlı ve daha kuşatıcı olduğunu anlatır.
Ruh, bedenin sınırlarını aşar; bir anda geçmişe gider, geleceğe uzanır, cennet özlemi duyar, ebediyet için ağlar.
İşte bu yönüyle insan, beden değil; ruhtur.
Külliyet Kesbetmek: İnsanlığın Ortak Dili
Ruhun külliyet kesbetmesi, yani gelişip genişleyerek daha büyük hakikatleri kavrayabilir hâle gelmesi, onun terakki kabiliyetini gösterir.
Ruh; iman, ibadet, tefekkür ve marifetle derinleşir, genişler, yücelir.
Yoksa bedenin gıdasıyla beslenen ruh, dünyevî zevklerde boğulur ve körelir.
Modern Çağın Yanılgısı: Ruhsuz İnsan
Zamanımız, ruhu yok sayan bir çağdır.
İnsan; duyguları reklamlarla şekillendirilen, düşünceleri algoritmalara esir edilen bir beden-odaklı varlık hâline getirildi.
Oysa insan, sadece et ve kemikten ibaret olsaydı, ölümle tamamen yok olurdu.
Ama biz biliriz ki, ölüm ruh için bir son değil, bir yolculuktur.
Ruhsuz Hayat, Manasız Bir Hayattır
Ruhsuz hayat, sadece yaşanmış bir zaman dilimidir; anlamdan ve hedeften uzaktır.
Ruhu tanımayan insan, ne kendini anlayabilir, ne Rabbini…
Bu yüzden insanın hakikî terakkisi, ruhunun farkına varması ve onu beslemesiyle mümkündür.
Makale Özeti
Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin 29. Söz’de tanımladığı ruh kavramı merkeze alınarak ruhun mahiyeti, fonksiyonu ve hayatla ilişkisi üzerinde durulmuştur. Ruh; hayatın özüdür, şuurludur, nuranidir, hakikate yöneliktir ve gelişmeye müsaittir. Modern çağın ruhu ihmal eden yaklaşımı ise insanı eksik, anlamı ise boş bırakmaktadır. Bu sebeple insanın hakiki varlığı, ruhunu tanıması ve onu beslemesiyle mümkündür.