Aynaya Bakmak Zor Olsa da Gereklidir: Türkiye Solunun Dine Bakışı Üzerine Bir Muhasebe

Aynaya Bakmak Zor Olsa da Gereklidir: Türkiye Solunun Dine Bakışı Üzerine Bir Muhasebe

“Bizdeki aydınlar din düşmanı değil, İslam düşmanıdır.”
– Cemil Meriç

Bir İdeolojinin Yaralı Vicdanı

Türkiye’de “sol” olarak tanımlanan kesim, tarihi boyunca kendi içindeki çelişkilerle ve toplumsal hafızayla yeterince yüzleşememiştir. Sol ideolojinin evrensel anlamda emek, adalet ve eşitlik gibi yüce değerleri savunması gerekirken; Türkiye’deki solun önemli bir kısmı bu değerleri halkın inançlarıyla savaşarak elde edeceğini zannetmiştir.

Bu tutum, 1970’lerden itibaren daha da keskinleşmiş; “devrim” söylemi, camilere, Kur’an kurslarına ve başörtülü kadınlara karşı bir öfkeye dönüşmüştür. Oysa halkın ekseriyeti inançlıydı. Bu halkın yoksulluğu da, adaletsizlik karşısındaki suskunluğu da yine imanının sabrıyla şekilleniyordu. Ama maalesef bu iman, bazı sol çevrelerce bir cehalet aracı gibi gösterildi.

Dinsizlikten Ziyade Dine Düşmanlık

Batı’daki sol, seküler olsa bile dine savaş açmaz. Fransa’da bir solcu, kiliseye gitmeyebilir ama inanan komşusuna düşmanlık beslemez. Almanya’da bir sol partili, devletin din hizmetleriyle olan bağını koparmak istemez, sadece laik dengeyi korumak ister. Türkiye’deki sol ise çoğu zaman, dini doğrudan “gericilik”le özdeşleştirmiştir.

İşte tam bu noktada Cemil Meriç’in sözleri çarpıcıdır: “Bizdeki aydınlar din düşmanı değil, İslam düşmanıdır.” Çünkü mesele bir inanç sistemiyle aklî tartışma yürütmek değil; o inanca, onun mensuplarına ve sembollerine düşmanlık etmektir. Bu düşmanlık, bazen bir imamın hatasıyla, bazen bir tarikat mensubunun suistimaliyle meşrulaştırılır. Oysa bu yaklaşım, adalet ve fikir namusu adına büyük bir çöküştür.

Solun Önündeki Ayna: Halk ve Hakikat

Bugün solun yapması gereken şey, İslam’a ve inananlara karşı takındığı bu yabancı ve düşmanca tavrı sorgulamak, “halkın değerleri” ile barışmaktır. Sol; camiyi, ezanı, başörtüsünü, Kur’an’ı birer “gericilik sembolü” değil, bu milletin kimliği olarak kabul etmek zorundadır. Çünkü halkına rağmen yapılan siyaset ya jakoben olur, ya otoriter… Ama asla insani, vicdani, demokratik düşünce ve yönetimiyle ve kalıcı olamaz.

Eğer bir ideoloji, halkın %90’ının benimsediği kutsallara sırtını dönüyorsa, o halkın yararına çözüm üretmesi de mümkün değildir. Solun halktan kopukluğu sadece siyasi başarısızlıkla sınırlı değildir; aynı zamanda ahlaki ve kültürel bir iflastır.

Artık Türkiye’deki sol, şunu anlamalıdır: Dindar olmak gerici değil, sahici olmaktır. Din düşmanlığı ise ilericilik değil, halktan kopukluğun başka bir adıdır.

İslam’a Değil, İstismara Karşı Olmak

Evet, dini istismar edenler olmuştur, olacaktır da. Ama bu istismar, inançlara düşmanlığı mazur gösteremez. Tıpkı bir doktorun hatasının tıbba düşmanlık doğurmaması gibi… Dini temsil etmeyen kişi ya da kurumların kusurları, dini hedef almanın gerekçesi olamaz.

Sol, inançlara değil; onları istismar edenlere karşı olmalıdır. Bu ayrımı yapamadığı sürece Türkiye’deki sol, hem halkın gönlünde hem de siyasetin zemininde yer bulamayacaktır.

Özet:

Bu makale, Türkiye’deki sol kesimin tarihsel ve sosyolojik açıdan dine ve dindarlara karşı geliştirdiği düşmanca tavrı sorgulamaktadır. Solun halkın inancıyla kavga ederek değil, onunla barışarak ilerlemesi gerektiği anlatılmıştır. Cemil Meriç’in “Bizdeki aydınlar din düşmanı değil, İslam düşmanıdır” sözü üzerinden gidilerek, dine değil, istismara karşı bir duruş sergilenmesi gerektiği anlatılmıştır. Solun gerçek ilericiliği, halkın değerlerine düşmanlıkta değil, onların hakkını savunmakta gizlidir.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 29th, 2025