Hakkın Tokadı: Kur’ân’ın Susturan Beyanı ve İlzam Gücü
Hakkın Tokadı: Kur’ân’ın Susturan Beyanı ve İlzam Gücü
Kur’ân-ı Kerîm, sadece anlatan, öğreten ve hidayete çağıran bir kitap değildir. O aynı zamanda hakkı savunan, batılı ise ilzam ederek susturan, insanın fıtratına hitap eden bir hakikat meydanıdır. Zira hak ve bâtıl bir araya geldiğinde, bâtıl susmak zorundadır. Kur’ân, bu gerçeği kelimelerle değil, kudretli bir üslupla isbatlar.
- Kur’ân’ın Delille Susturması: İlzam Sanatı
İlzam, muhatabın kendi iddiasıyla ya da reddedemeyeceği açık bir delille susturulmasıdır. Kur’ân bu yöntemi sıkça kullanır. Zira Kur’ân’ın gayesi sadece ikna etmek değil, bâtılı çaresiz bırakmak ve hakikati ortaya koymaktır.
> “قُلْ فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِّنْ مِّثْلِهِ”
“De ki: Haydi onun benzeri bir sûre getirin!”
(Yunus, 10/38)
Kur’ân, meydan okuyarak düşmanlarını susturur. Bu, yalnızca sözle değil, mânâda ve edebiyatta da eşsiz olduğunu gösterir. Hiçbir şair, edip ya da filozof bu ilahi hitaba karşılık verememiştir.
- Kıyamet Günü İlzamı: Diller Susar, Azalar Konuşur
Kur’ân sadece dünyada değil, ahirette de ilzam eder. Zalimler, günahkârlar, inkarcılar o gün susacak; konuşma hakları ellerinden alınacak:
> “الْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰ أَفْوَاهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَا أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم”
“Bugün ağızlarını mühürleriz, elleri bize konuşur, ayakları şahitlik eder.”
(Yasin, 36/65)
Bu ayet, ilzamın en dehşetli hâlidir. Hak karşısında konuşacak diller yok, itiraza yer yok; yalnız hakikatin tokadı vardır.
- Kur’ân’ın Kıssalarıyla İlzam
Firavun gibi inatçı zalimlerin, Nemrud gibi kibirli despotların kıssalarıyla Kur’ân, tarihî bir ilzam gerçekleştirir. Bu kıssalarla hem zalimler susturulur, hem de müminlerin kalbine sabır ve sebat aşılanır.
> “فَأُغْرِقُوا فَأُدْخِلُوا نَارًا”
“Suda boğuldular ve ardından ateşe sokuldular.”
(Nuh, 71/25)
Burada hem fiziki hem manevi cezanın birlikte zikredilmesi, ilahi adaletin mutlaklığını gösterir. Zalim sadece yenilmez; ibret olarak tarihe kazınır.
- Mantıkla İlzam: Tevhidin Zaferi
Kur’ân, müşriklerin ilah anlayışını mantıki bir ifşa ile çürütür:
> “لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا”
“Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle bozulur giderdi.”
(Enbiyâ, 21/22)
Bu ayet, çok ilahlığın mantıken geçersizliğini net şekilde ortaya koyar. Böylece ilzam, yalnızca hissî değil, aklî bir mahiyet de kazanır.
- Kur’ân’ın Sessizlikle Cevabı: Cevapsızlıkla Cevap
Bazen Kur’ân, muhatabına hiçbir cevap vermeyerek onu susturur. Bu, cevap vermekten daha güçlü bir ilzâm yöntemidir. Bâtıl kendiliğinden çöker:
> “قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ”
“Kahrolası insan! Ne kadar da nankördür!”
(Abese, 80/17)
Bu ayette doğrudan bir diyalog yoktur, ama öfke ve hayret dolu bir nida ile insanın inkârı mahkûm edilir. Zaten susturulmuş olan bâtıla fazla söz gerekmez.
Sonuç:
Kur’ân-ı Kerîm, sadece anlatan değil; gerektiğinde susturan, çürüten ve ilzam eden bir kelamdır. Onun beyanı karşısında ne inkârcının dili, ne zalimin gücü, ne de bâtılın kurnazlığı durabilir. Zira Kur’ân, Allah’ın kelamı, hakikatin haykırışıdır. Onun karşısında sözün bittiği yerde, gerçek başlar.
Makale Özeti:
Bu makalede Kur’ân-ı Kerîm’in ilzam (delille susturma) ve susturma yönleri ele alınmıştır. Kur’ân, ayetleriyle muhataplarını delillerle susturur, bâtıl düşünceleri ifşa eder, tarihi kıssalarla zalimleri ilzam eder. Ahirette ise diller susturulur, azalar konuşturulur. Kur’ân’ın beyanı karşısında hiç kimse direnemez; çünkü onun kelamı, Rabbânî bir tokattır: susturur, sarsar, hakikati haykırır.