Secde Ettiren Söz: Kur’ân’ın Belâgati ve Fasıldaki Mucize
Secde Ettiren Söz: Kur’ân’ın Belâgati ve Fasıldaki Mucize
“Hem bedevî bir edib
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ
âyeti okunurken işittiği vakit secdeye kapanmış. Ona dediler: “Sen Müslüman mı oldun?” Dedi: “Yok, ben bu âyetin belâgatına secde ettim.” Sözler. 25. Söz.
*********
Bir söz düşünün ki, anlamını bilmeseniz bile yüreğinize işler. Bir cümle hayal edin ki, kalbinizi sarsar, ruhunuzu yerlere serer. Ve öyle bir kelâm ki, onu duyan bir bedevî, ne iman etmiş ne de teslim olmuşken, sadece ifade güzelliği karşısında secdeye kapanır…
İşte bu, Kur’ân’dır. Ve bu, Kur’ân’ın belâgatidir.
Fasıldan Fısıltıya Değil, Fısıltıdan Fasıla
“فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ” (Emrolunduğun şeyi açıkça ilan et) [Hicr, 15/94] âyeti, nazil olduğu anda, Risalet’in artık açıktan ilan edileceği bir döneme işaret ediyordu. Fakat Arapça bilen bir bedevî bu âyeti işittiğinde, anlamından önce ahengine, vurgusuna secde etti. Çünkü bu sözde:
Emrin sertliği vardı ama kalbi yaran bir zarafetle,
Bir çağrının yüceliği vardı ama kelimeler kibirli değil hikmetliydi,
Bir harp ilanı gibiydi ama kan dökmek değil, ruhu diriltmek içindi.
Kur’ân’ın belâgati, sadece kelimelerin sıralanışı değil; onların mana örgüsünde, ruh derinliğinde, zamanlama ve hedefle örtüşmesindeki mucizedir. Bu yönüyle Kur’ân, ne şiirdir ne nesir. O, her şeyin üstünde, kelâmın zirvesinde, beşerin ulaşamayacağı bir vadidedir.
Belâgat Nedir, Neden Secde Ettirir?
Belâgat; sözün yerini bulması, maksada uygun düşmesi, en uygun kelimenin, en uygun yerde, en uygun şekilde söylenmesidir. Kur’ân’ın belâgati ise, sadece lafzî değil; aynı zamanda:
Mana belâgatidir: Her kelime, doğru anlamı en etkili şekilde taşır.
Hedef belâgatidir: Her ayet, nereye konuşuyorsa orayı tam 12’den vurur.
Zaman belâgatidir: Her nüzul, tam olması gereken anda vuku bulur.
Aheng belâgatidir: Sözün musikîsi kalbi yakalar, ruhu sarar.
İşte bu yüzden o bedevî secde etmiştir. Çünkü ruhu, Kur’ân’ın kelimelerinden evvel onun ilahi ruhunu tanımıştır. Bu tanıma, teslimiyeti değilse de secdeyi doğurmuştur. Zira secde, bazen imanla, bazen hayranlıkla, bazen acz ile olur. O an, hayranlıkla edilen bir secdedir bu.
Biz Neredeyiz?
Bugün biz, her gün defalarca duyduğumuz Kur’ân’a bu nazarla bakabiliyor muyuz? Fasıldaki belâgati duymak yerine, ezberin soğuk kıyısında mı duruyoruz? Oysa bir bedevî, tek bir ayete hayranlıkla secde ederken, biz her gün yüzlerce âyeti okuduğumuz hâlde neden kalbimiz secde etmiyor?
Belki de alışkanlığımız, hayranlığımızı örtüyor. Belki de anlamını bilmediğimiz o kelimelerin ardındaki mucizeyi göremiyoruz. Hâlbuki Kur’ân, sadece mü’minleri değil, bazen muhaliflerini bile secdeye düşüren bir kelâmdır.
Sonuç: Sözde Olan Mucize
Kur’ân’ın belâgati, sadece bir edebiyat numunesi değildir. O, ilahî bir fermanın, insan ruhuna en layık tarzda hitabıdır. Fıtratı bilen bir Yaratıcı’nın, fıtrata hitabıdır. Bu yüzden bazen bir âyet, imandan önce bile secde ettirir.
Makale Özeti:
“فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ” âyeti, bir bedevîyi sadece belâgatiyle secdeye sevk etmiştir. Kur’ân’ın belâgati, lafzın ötesinde, mana, ahenk, zaman ve hedefle bütünleşmiş mucizevî bir kelâm gücüdür. Kur’ân, inanmayanları bile hayran bırakan bir belâgatle nazil olmuş, sadece kalpleri değil, akılları da secdeye çağırmıştır. Biz de bu belâgati yeniden hissederek Kur’ân’a hayranlıkla yönelmeliyiz.