Etrafında Dolaşmak: Bir Asrın Kör Noktası

Etrafında Dolaşmak: Bir Asrın Kör Noktası

Her toplumun bir kaderi, her milletin bir imtihanı vardır. Ancak bazı milletler, kendi kaderlerine yön verme cesaretini gösterebilirken, bazıları sürekli bir girdabın etrafında dönüp dururlar. Türkiye, yaklaşık bir asırdır, işte böyle bir dairenin içinde savrulmakta. Problemlerin merkezine inmeden, kenarında dolanarak, asıl yaraya dokunmadan sadece pansuman yaparak yol almaya çalışıyoruz. Fakat bu yol, bizi menzile değil, tekrar tekrar aynı çıkmazlara götürüyor.

Pansumanla Tedavi Olmaz

Bir yaranın kabuğunu soymadan, iltihabını boşaltmadan, derinlemesine tedavi etmeden yapılan her müdahale geçicidir. Bu topraklarda da benzer bir durum yaşanıyor. Her kurum, her sistem, her yapı bir şekilde problemlerle karşı karşıya. Ancak meseleye köklü çözümler getirmek yerine, yüzeysel müdahalelerle zaman kazanılıyor. Ne var ki zaman, sadece erteler ama tedavi etmez.

Örneğin eğitim sistemi… Her bakan değiştiğinde müfredat değişiyor, sınav sistemi değişiyor. Ama sorgulanan şey genellikle şekil, format, test ya da sınav ismi oluyor. Oysa çocuklara verilen “mana”, değer, ruh ve ideal sorgulanmıyor. Aynı şekilde adalet sistemi… Yasa değişiyor, yönetmelik yenileniyor ama adaletin ruhu yerli yerine konulamıyor.

Dokunulması Gerekenlere Dokunulmadan

Gerçek dönüşüm, bazen sancılıdır. Yıllardır bürokrasinin, statükonun, çıkar odaklarının, yozlaşmış yapıların üzerine gidilmesi gerektiği biliniyor. Ancak ya korku ya da çıkar ilişkileri, bu adımların atılmasını engelliyor. Böylece çark dönüyor, ama olduğu yerde sayıyor. Cesaret eksikliği, istikamet kaybına sebep oluyor. Ve bu millet, yıllardır hak ettiği kalkınmayı, adaleti, huzuru hep ertelenmiş olarak yaşıyor.

Bazı meseleler var ki üzerine gidilmediğinde, giderek daha da büyüyor. Aile yapımız çöküyor, gençlik kimlik bunalımında, ekonomi yapay dengeyle sürüyor, ahlak zemin kaybediyor. Ama sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranılıyor. Adeta “zaman çözer” denilerek, zamana havale ediliyor. Oysa zaman, çürüyen yapıları iyileştirmez; sadece sessizce çökmesini izler.

Ne Olunuyor, Ne Ölünüyor

Halk arasında sıkça kullanılan bu tabir, aslında milletimizin son yüzyıldaki hâlini özetliyor. Ne tam olarak ilerliyoruz, ne de tamamen çöküyoruz. Sürekli bir bocalama hâlindeyiz. İleri hamleler küçük kazanımlarla sevindiriyor ama büyük sıçramalar için gereken değişime yönelik adımlar atılamıyor. Çünkü o adımlar, “dokunulması gerekenlere dokunmayı” gerektiriyor.

Asıl Mesele: Hakikatin Üzerine Gitmek

Bu milletin asıl problemi, cesaretle hakikatin üzerine gitmemesidir. Sorunun merkezine inmeden, etrafında dolaşmak, sadece görüntü kurtarır. Ama gerçek tedavi, karanlığa ışık tutmakla olur. Hazreti Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Dert, insana yol gösterir. Ama sen derdin üstünü örtersen, o seni dipsizliğe sürükler.”
Biz ise sürekli üstünü örtüyoruz. O yüzden yollar hep aynı yere çıkıyor: Belirsizlik, güvensizlik ve tükenmişlik.

Yeni Bir Ruh, Yeni Bir Yön

Artık etrafında dönmeyi bırakmalı, doğrudan merkeze inmeli, yüzleşmeli ve gerekli bedelleri ödemeye hazır olmalıyız. Bu, kurumlar için de geçerli, devlet için de, fert için de. Cesaret, medeniyetlerin doğuşudur. Bugün dünyada söz sahibi olan her millet, bir zamanlar karanlıkla yüzleşti, bedel ödedi ve yeniden doğdu. Biz de yüzleşmedikçe, hep yarım kalacağız.

Özet

Bu makale, Türkiye’nin son yüzyılda yaşadığı temel problemlerin, meselelerin köküne inilmemesi, yüzeysel çözümlerle idare edilmesi olduğunu ele alır. Problemlerin etrafında dolaşmak, kalıcı bir çözüm sunmadığı gibi, o problemlerin kronikleşmesine yol açar. Gerçek dönüşüm; cesaret, samimiyet ve kararlılıkla mümkündür. Kurumlar, toplum ve bireyler olarak artık yüzleşme ve kararlılık zamanı gelmiştir. Aksi hâlde “ne olunuyor, ne ölünüyor” hâli devam eder, millet olarak da istikametimizi bulamayız.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 28th, 2025