O Nur Olmazsa Her Şey Hiçtir: Kâinatın Manasını Aydınlatan Işık

O Nur Olmazsa Her Şey Hiçtir: Kâinatın Manasını Aydınlatan Işık

“Demek, o nur olmazsa kâinat da insan da hattâ her şey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî’ bir kâinatta, böyle bir zat lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.”
Sözler. 19. Söz.

*********

İnsan, gözünü kâinata çevirdiğinde harikulade bir düzen, ihtişamlı bir sanat ve ölçülü bir güzellik görür. Fakat bu muazzam manzara, yalnızca maddeyle açıklanmaya çalışıldığında, manasız, sönük ve ruhsuz kalır. Tıpkı güneşsiz bir âlem gibi… Çünkü “o nur olmazsa, kâinat da, insan da, hattâ her şey dahi hiçe iner.”

Bu nur; iman nurudur, marifet nurudur, Habibullah’ın (asm) getirdiği nurdur. O nur sayesinde eşyaya mana yüklenir, mevcudatın dili çözülür, varlıkların arkasındaki kudret eli görünür hâle gelir. Aksi hâlde, bu sanatlı kâinatın sessizliği ürkütücü, manasızlığı ise kahredici olur.

Zira bir ressamın imzası olmayan tablo, rastgele çizilmiş bir karalamaya döner. Bir kitabın yazarı bilinmezse, içindeki mânâ da okunmaz. İşte bu kâinat kitabının da bir yazarı vardır ve o yazar bilinmedikçe, sayfaları yalnızca şekilden ibaret kalır.

Bediüzzaman, bu satırla insanın ve varlığın gerçek değerinin, “O Nur”la ortaya çıktığını ifade eder. O nur yoksa, insanın aklı da, kalbi de, duyguları da hedefsizdir. Kâinat bir mezar, dünya bir zindan olur. Çünkü anlamın kaynağı, o nurdur. O nur, bütün varlığa ruh gibidir.
Tıpkı güneş ve ışık olmadığında, her şeyin karanlıkta kalması gibi.

Peygamber Efendimiz (asm) bu nurun temsilcisidir. O, kâinata gözlük takar gibi bir mana merceği takmıştır. O nurla eşyaya bakıldığında, dağlar tesbih eder, denizler şahit olur, ağaçlar secde eder, gökler mektup gibi okunur hâle gelir.

Eğer o nur inkâr edilirse, gökyüzünün yıldızları tesadüfün kör karanlığına mahkûm olur. İnsan, akılsız bir hayvan gibi doğar, yaşar ve yok olur. Hayat, manasını kaybeder. Ölüm, ebedî bir yokluk çukuru olur. Oysa o nurla bakıldığında, ölüm bir vuslata dönüşür, hayat bir imtihan sahası olur, her şeyin arkasında bir hikmet, bir rahmet parıldar.

Bu yüzden Bediüzzaman, şu hükmü verir:
“Böyle bedî’ bir kâinatta, böyle bir zat lâzımdır. Yoksa kâinat ve eflâk olmamalıdır.”
Yani bu kâinatın büyüklüğü, güzelliği ve sanatı, onu tarif eden, açıklayan, anlamlandıran bir rehberin varlığını zaruri kılar. O olmazsa, kâinat da olmaz gibi olur; çünkü anlamını kaybeder.

Özet:

Bu makale, kâinatın anlam ve değerinin ancak iman ve nübüvvet nuru ile anlaşılabileceğini anlatır. Peygamber Efendimiz’in (asm) getirdiği nur, varlığın manasını aydınlatan bir ışık gibidir. O nur olmazsa, insan da kâinat da manasızlığa düşer. O nurla ise her şey hikmetli, ruhlu ve ebediyet yolculuğuna dâhil olur.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 27th, 2025