Mu’cize Eliyle Başlayan Medeniyet: Nebevî Rehberlik ve Maddî Terakki
Mu’cize Eliyle Başlayan Medeniyet: Nebevî Rehberlik ve Maddî Terakki
“Kur’an-ı Hakîm; enbiyaları, insanın cemaatlerine terakkiyat-ı maneviye cihetinde birer pişdar ve imam gönderdiği gibi yine insanların terakkiyat-ı maddiye suretinde dahi o enbiyanın her birisinin eline bazı hârikalar verip yine o insanlara birer ustabaşı ve üstad etmiştir. Onlara mutlak olarak ittibaa emrediyor.
İşte enbiyaların manevî kemalâtını bahsetmekle insanları onlardan istifadeye teşvik ettiği gibi mu’cizatlarından bahis dahi onların nazirelerine yetişmeye ve taklitlerini yapmaya bir teşviki işmam ediyor. Hattâ denilebilir ki manevî kemalât gibi maddî kemalâtı ve hârikaları dahi en evvel mu’cize eli nev-i beşere hediye etmiştir. İşte Hazret-i Nuh’un (as) bir mu’cizesi olan sefine ve Hazret-i Yusuf’un (as) bir mu’cizesi olan saati en evvel beşere hediye eden, dest-i mu’cizedir. “Sözler. 20. Söz. 2. Makam.
********
Tarihin sahifelerinde peygamberler, yalnızca ruhlara hitap eden manevî önderler olarak görülmemelidir. Kur’an’ın ince nazarı, onları aynı zamanda insanlığın maddî terakkisinde de birer öncü, birer üstad olarak gösterir. Zira insanın hem kalbi, hem aklı, hem eli vardır. Kalbi nübüvvetin feyziyle nurlanırken; aklı ve eli de o nübüvvetin gösterdiği yolda yürümekle tekâmül eder.
Mu’cizeler: Sadece Hayret Mi, Yoksa Hikmet Mi?
Bir mu’cize, zannedildiği gibi sadece “olağanüstü” olan değil, aynı zamanda “örnek olan”dır. Allah’ın kudretiyle, peygamber eliyle gerçekleşen bu harikalar; yalnızca dönemin inkârcılarına meydan okuma vasıtası değil, aynı zamanda insanlığa bir yön tayinidir. Mu’cizeler, bir nevi insanlığa sunulmuş “prototiplerdir”. Bugün gemi inşa eden mühendis, bir yönüyle Nuh Aleyhisselam’ın mu’cizesinin gölgesinde yürür. Saat yapan zanaatkâr, Yusuf Aleyhisselam’ın beşere sunduğu incelikli ölçü ve düzenin bir taklitçisidir.
Terakki, Taklitten Doğar
Kur’an, enbiyaların manevî kemalatlarını anlatarak insanları ahlaken onlara benzemeye davet ettiği gibi, onların mu’cizelerinden de bahsederek “siz de çalışın, bu yoldan gidin, bu örneği takip edin” demektedir. Böylece maddî kemalât da, bir teşvik ve hedef haline gelir. Bu durum, beşerin teknoloji ve sanatta yükselmesini salt kendi dehasına değil, semavî ilhama borçlu olduğunu gösterir.
Medeniyetin Menşei: Vahyin Gölgesi
Bugünkü teknolojik ilerlemelerin köklerine baktığımızda, çoğu temel icadın bir peygamberin mu’cizesiyle irtibatlı olduğunu görürüz. Ateşin terbiyesiyle başlayan yolculuk, demirin şekillendirilmesiyle (Davud Aleyhisselam), dokumanın sanatla buluşmasıyla (İdris Aleyhisselam) ve daha niceleriyle devam etmiştir. Beşer, kendi eliyle ürettiği her kolaylığı, aslında vahyin işaret ettiği bir örnekten ilham alarak başlatmıştır.
Modernleşme mi, Peygamber İzinde İlerlemişlik mi?
Çağımızın seküler bakışı, ilerlemeyi yalnızca insan aklının ürünü sayar. Oysa Kur’anî bakış, ilerlemenin kaynağını nübüvvetin rahmet eli olarak görür. Evet, insan aklı icad eder ama istikamet ve işaret çoğu zaman gökten gelir. Peygamberler, bu yolda hem ahlâkın hem de aklın rehberidir. Onların izinde yürüyen toplumlar yükselmiş; onlara sırt çevirenler, ilerlese bile zulüm ve sefahatin pençesine düşmüştür.
Özet:
Bu makale, peygamberlerin sadece manevî değil, aynı zamanda maddî terakkinin de öncüleri olduğunu vurgular. Kur’an’da geçen mu’cizeler, birer hayret verici gösteri değil; insanlığa örnek ve ilham kaynağı olan başlangıç noktalarıdır. Nuh Aleyhisselam’ın gemisi ve Yusuf Aleyhisselam’ın saati gibi mu’cizeler, bugünkü teknik ve teknolojik gelişmelerin temelinde yatan semboller gibidir. İnsanoğlu, peygamberlerin hem ahlâkını hem ilmini taklit ettikçe yükselmiş, nübüvvetin ışığından uzaklaştıkça da yolunu kaybetmiştir.