Görünmeyenin Hâkimiyeti: Süleyman Aleyhisselâm ve Zihnî Cihatta Bir Ufuk

Görünmeyenin Hâkimiyeti: Süleyman Aleyhisselâm ve Zihnî Cihatta Bir Ufuk

“Hazret-i Süleyman aleyhisselâm, cin ve şeytanları ve ervah-ı habîseyi teshir edip şerlerini men’ ve umûr-u nâfiada istihdam etmeyi ifade eden şu âyetler:

مُقَرَّنٖينَ فِى الْاَصْفَادِ …اِلٰى اٰخِرِ

وَمِنَ الشَّيَاطٖينِ مَنْ يَغُوصُونَ لَهُ وَيَعْمَلُونَ عَمَلًا دُونَ ذٰلِكَ …اِلٰى اٰخِرِ

âyetiyle diyor ki: Yerin, insandan sonra zîşuur olarak en mühim sekenesi olan cin, insana hizmetkâr olabilir. Onlarla temas edilebilir. Şeytanlar da düşmanlığı bırakmaya mecbur olup ister istemez hizmet edebilirler ki Cenab-ı Hakk’ın evamirine musahhar olan bir abdine, onları musahhar etmiştir.” Sözler. 20. Söz. 2. Makam.

*********

İnsanoğlunun en büyük imtihanı, görünmeyeni idrak edebilme kabiliyetidir. Gözle görülmeyen varlıkları tanımak, onlara karşı vaziyet almak ve gerekirse onları istihdam edebilmek, manevî kemalâtın yüksek mertebelerine işaret eder. Hazret-i Süleyman’ın (a.s) hayatı, yalnızca yeryüzü sultanlığı değil; aynı zamanda görünmeyen varlıklar âlemi üzerinde kurulan bir manevî hâkimiyetin timsalidir.

Kur’ân-ı Kerîm, Süleyman Aleyhisselâm’ın cinleri ve şeytanları teshir ettiğini bildirir. Onlar onun emrine girer, dalgıçlık yapar, inşaatlarla uğraşır, zincirlenirler. Bu olağanüstü hâdise, yalnızca tarihî bir mu’cize değildir; aynı zamanda derin bir hakikatin işaretidir: İnsan, istidatlarını inkişaf ettirirse görünmeyene de hâkim olabilir.

Cinler ve Şeytanlar: Düşmandan Hizmetkâra

Kur’an’daki bu âyetler, “zîşuur” yani şuurlu varlıklar olan cinlerin de insanla ilişki kurabileceğini, hatta onların hizmetine girebileceğini ifade eder. Süleyman Aleyhisselâm’a hizmet eden cinler ve şeytanlar, şerrin bizzat kaynağı olmalarına rağmen bir peygamberin elinde faydaya vesile olmuşlardır. Bu ise, insanın yaratılış itibariyle ne denli yüksek bir makamın adayı olduğunu gösterir.

Risale-i Nur bu noktada derin bir tefekkür kapısı aralar: Şeytan bile bir kulun elinde hizmete mecbur olabiliyorsa, bu hem kulun Allah’a ne kadar yakın olduğuna hem de kaderin cilvesine işaret eder. Demek ki, insan terakki ettikçe, düşmanlarını bile musahhar edebilir.

Günümüz İçin Bir Ders: İçteki Şeytanı Teskin Etmek

Süleyman Aleyhisselâm’ın şeytanları zabt altına alması, sadece dıştaki varlıkları değil, iç dünyadaki nefis ve heva ordularını da temsil eder. Modern insan, önce kendi içindeki karanlık duyguları zapt etmeli, heva ve heveslerini zincirlemeli, “iç şeytanını” dize getirmelidir. Asıl zafer, bu görünmeyen düşmana karşı kazanılandır.

Bugün medeniyet, cinni değil ama “görünmeyeni” kullanmaktadır: elektromanyetik dalgalar, görünmeyen sinyaller, radyasyonlar… Fakat mesele şudur: Bu güçler, hayra mı yoksa şerre mi hizmet ediyor? Hazret-i Süleyman, bu görünmeyen güçleri adaletin, ilmin ve hikmetin hizmetine almıştı. Bugün insanlık ise bu güçlerle kaos ve istibdadı çoğaltma tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Manevî Saltanatın Sırrı: Teslimiyet ve Tevazu

Hazret-i Süleyman’ın en büyük özelliği, kudretiyle gururlanmaması, her şeyi Allah’tan bilmesidir. Cinleri emrine alan da, saltanatı veren de, adaleti nasip eden de Allah’tır. Bu teslimiyet, gerçek manevî saltanatın da temelidir. Yani hakiki sultan, kudreti değil, kulluğu öne çıkarandır.

Özet:

Bu makale, Hazret-i Süleyman’ın (a.s) cinleri ve şeytanları teshir etmesi üzerinden insanın görünmeyen varlıklarla olan ilişkisini, manevî gelişiminin sınırlarını ve ahlâkî sorumluluklarını işler. Süleyman Aleyhisselâm’ın mu’cizesi, insanoğlunun dahili ve harici düşmanlara karşı zafer kazanabileceğini; şer kaynaklarının bile hayra hizmetkâr olabileceğini gösterir. Asıl mesele, bu hâkimiyeti gurura değil, tevazuya bağlamaktır. Çünkü gerçek saltanat, nefsini zapt edebilen kulun saltanatıdır.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 26th, 2025