İŞİTEN VE GÖREN KALP: Kur’ân’da Duyuların Hikmeti Üzerine Bir Tefekkür

İŞİTEN VE GÖREN KALP: Kur’ân’da Duyuların Hikmeti Üzerine Bir Tefekkür

Giriş
Kur’ân-ı Kerîm, insanın duyu organlarına çokça dikkat çeker. En çok tekrar edilen ikili “es-sem‘ ” (işitme) ve “el-bas̱ar” (görme) kavramlarıdır. Bu iki duyu, insanın dış âlemle bağlantısını kurmasının yanı sıra, hakikati tanımasında ve ilahî mesaja muhatap olmasında da anahtar rol oynar.

Kur’ân, sadece fizikî görme ve işitmeye değil, kalp gözüyle görmeye, hikmetle işitmeye ve bu duyuları hakka şahit kılmaya davet eder. Bu makalede, Kur’ân’da geçen işitme ve görme ile ilgili kavramlar, muradifleri ve bunların insanın iç dünyasındaki yankısı incelenecektir.

  1. İşitme: Hakikatin Kapısı
    Kur’ân’da “sem‘ ” kelimesi, “duymak, işitmek” anlamında geçer. Ancak Kur’ân’ın ifade ettiği işitme, sadece sesin kulağa ulaşması değildir. Ayetlerde geçen “onlar işitirler ama anlamazlar” ifadesi (bak.Enfâl, 8/22) gibi uyarılar, işitmenin kalple gerçekleşmesi gerektiğine işaret eder.

Nitekim:
“Andolsun, biz cehennem için birçok cin ve insan yarattık; onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha sapıktırlar.” (A’râf, 7/179)

Bu ayet, işitme duyusunun kullanılmamasının bir tür manevî sağırlık olduğunu ortaya koyar. Kulak, sadece bir organ değil, vicdanın sesini duyma aracıdır.

  1. Görme: Zahirin Ötesi
    Görmek Kur’ân’da “bas̱ar” ve “ru’yet” gibi kelimelerle ifade edilir. Ancak Kur’ân, sadece gözü değil, “basîret” kelimesiyle kalp gözünü de nazara verir:
    “De ki: Bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar, basîret üzere Allah’a davet ederiz.” (Yusuf, 12/108)

Buradaki “basîret”, eşyanın hakikatini, hikmetini ve sonunu görebilmek demektir. Kur’ân, sadece görüleni değil, görünmeyeni de görmeye çağırır.
“O sizin yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” (Şûrâ, 42/27) gibi ayetler, Allah’ın her şeyi gördüğünü hatırlatarak insana sorumluluk yükler.

  1. Kalbin Gözleri ve Kulakları
    Kur’ân’da geçen “Efelem yesîrû fi’l-ardi fe tekûne lehum kulûbun ya‘kılûne bihâ ev âzânun yesme‘ûne bihâ?” (Hac, 22/46) ayetinde, görme ve işitme organlarının değil, kalbin işlevi vurgulanır:
    “Onların yeryüzünde dolaşmaları gerekmez miydi ki, kalpleriyle düşünsünler, kulaklarıyla işitsinler? Çünkü gözler kör olmaz, ama göğüslerdeki kalpler kör olur.”

Bu ayet, zahirî duyu organlarından ziyade bâtınî duyulara dikkat çeker. Kalp körleşirse, göz görse de hakikati algılayamaz. Kulak duysa da manayı kavrayamaz.

  1. Duyuların Hesabı
    Kur’ân’da bir başka önemli vurgu ise bu duyuların ahirette sorgulanacağıdır:
    “Şüphesiz ki kulak, göz ve kalp; bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ, 17/36)

Yani insan sadece ellerinden ve ayaklarından değil, neyi duyduğundan, neyi gördüğünden ve neyi düşündüğünden de hesaba çekilecektir. Duyular, birer emanet ve şahittir.

  1. Anlamın Katmanları: Muradifler Üzerinden Tefekkür
    Kur’ân’da işitme için sem‘, istimâ‘, enîn (inleme), nezîr (uyarıcı sesi duyma); görme için bas̱ar, ru’yet, nazr, şehâde (şahit olmak), basîret gibi farklı kelimeler geçer.

Bu muradifler, aynı anlam etrafında farklı derinlikler kazandırır. Örneğin “sem‘”, duymak; “istimâ‘”, dikkat kesilerek işitmek; “enîn”, içten gelen duygusal bir inleyiştir. Aynı şekilde “bas̱ar”, görmek; “nazr”, bakmak; “basîret”, hikmetle görmektir.

Bu, Kur’ân’ın insan duyularına biçtiği manevi anlamın çok katmanlı bir şekilde ele alındığını gösterir.

SONUÇ: GÖZLERİN VE KULAKLARIN TANIKLIĞI
Kur’ân, gözü ve kulağı sadece fizikî varlıklar olarak değil, kalbin dışarıya açılan pencereleri olarak değerlendirir. Görmek ve işitmek; anlamak, hissetmek ve doğruya yönelmek için verilmiştir. Fakat bu duyular kullanılmadığında, insan manen sağır ve kör olur.

Kur’ân, bizden sadece bakmayı değil, görmeyi; sadece duymayı değil, işitmeyi ister. Zira bu duyular, bir gün şahitlik edecektir. O gün, hakikati gören ve duyanlar kurtulacak, gaflet içinde yaşayanlar ise duymazlıktan geldikleri gerçeklerle yüzleşecektir.

ÖZET
Bu makalede, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “işitme” ve “görme” ile ilgili ayetler, muradif kelimeler ve bu kavramların manevi derinlikleri ele alınmıştır. Kur’ân, duyu organlarını sadece fiziksel birer araç değil, ahlaki ve manevi sorumluluk taşıyan emanetler olarak değerlendirir. İşitmek ve görmek, kalple bağlantılıdır. Bu duyular, ahirette sorguya çekilecek ve insanın en büyük şahitleri olacaktır. Kur’ân, bizi gören ve işiten kalplerle yaşamaya çağırır.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025