Ebediyete Uzanan Bir Yolculuk: Kadın ve Erkeğin Hakiki Refikliği
Ebediyete Uzanan Bir Yolculuk: Kadın ve Erkeğin Hakiki Refikliği
“Kadın ve erkek ortasında gayet esaslı ve şiddetli münasebet, muhabbet ve alâka; yalnız dünyevî hayatın ihtiyacından ileri gelmiyor. Evet, bir kadın, kocasına yalnız hayat-ı dünyeviyeye mahsus bir refika-i hayat değildir. Belki hayat-ı ebediyede dahi bir refika-i hayattır.”
(Lem’alar, 24. Lem’a, Bediüzzaman Said Nursî)
Modern dünyanın evliliğe bakışı büyük oranda yüzeyseldir. Kadın ve erkek arasındaki bağ, maddî menfaat, fizikî çekim, sosyal beklenti veya geçici duygular zemininde kurulmakta ve yine aynı zeminlerde dağılmaktadır. Hâlbuki İslâm’ın nazarında evlilik, sadece bu fânî hayatı değil, ebedî saadeti hedefleyen bir ittifaktır.
Dünya İçin Değil, Ebediyet İçin Kurulan Bir Ortaklık
Kadın ile erkek arasında kurulan bağın en derin boyutu, onların birbirlerinin sadece dünyada değil, ahirette de yoldaşı olabilmesidir. Evlenen iki insan, yalnızca geçim ortağı değil; aynı zamanda cennete birlikte yürüyen iki yolcu, aynı secdede aynı Rabbe yönelen iki kuldur.
Bu bakış açısı, evliliği kutsal ve kalıcı bir bağ haline getirir. Aksi halde, evlilik yalnızca günlük ihtiyaçları karşılamak için kurulursa, ilk sarsıntıda çöker. Zira dünya fanidir, maddî bağlar da öyle. Oysa ahiret için yapılan bir birliktelik, sarsılmaz bir temel üzerine kuruludur.
Muhabbetin Kaynağı: Ruhların İttihadı
Kadın ve erkeğin birbirine duyduğu derin muhabbet, sadece bedenî ihtiyaçlardan kaynaklanmaz. Asıl kaynak, ruhların tanışıklığıdır. Birbirini Allah için seven, birbirinin imanını koruyan, ibadette birbirine destek olan eşler; bu dünyada birbirine güç, ahirette birbirine yoldaş olurlar.
Kadın, kocasının sadece yemek ve ev işlerini gören bir varlık değildir. Erkek de sadece evin geçimini sağlayan bir araç değildir. Her ikisi, Allah’ın kulluğunda ve ebedî saadeti kazanmada birbirinin tamamlayıcısıdır.
Hayatın Her Merhalesinde Refiklik
Bediüzzaman, kadını “refika-i hayat” olarak tanımlar. Bu tanım, yalnızca dünya için değil, ebediyet için de geçerlidir. Kadın, erkeğin hayat yolculuğunda yanında duran, onu tamamlayan, onunla birlikte düşünen, hisseden, dua eden bir yoldaştır.
Bu sebeple evlilik, karşılıklı fedakârlık, sabır, sadakat ve dua ile güçlenir. Ne sadece romantizmdir ne de kuru bir zorunluluk. Evlilik, iki kulun Allah’a birlikte yürüdüğü bir seyr-i sülûktur.
Cennetlik Eş Olabilmek
Kur’an, salih erkekler ve saliha kadınların “cennette eşleriyle birlikte ebedî kalacaklarını” müjdeler. Bu, evliliğe yüklenen en yüce anlamdır. Eşler, eğer bu dünyada birbirine takvada yardımcı olurlarsa, Rabbimiz onları ebedî bir hayat arkadaşlığına layık görebilir.
Ne büyük bahtiyarlıktır ki bir kadın, ahirette de eşini görebilecek, bir erkek, cennette de eşine “refikam” diyebilecektir.
Sonuç: Dünya ve Ahiret Refikliği
Kadın ile erkek arasındaki ilişki, sadece geçici arzularla şekillenirse hem dünya hayatı ziyan olur hem de ahiret dostluğu kaybedilir. Lakin bu ilişki, iman, muhabbet ve takva temelinde inşa edilirse, hem dünya saadeti doğar hem de ahiret selameti kazanılır. O zaman evlilik, geçici bir birlik değil, ebedî bir yol arkadaşlığına dönüşür.
Özet:
Bu makalede, kadın ve erkek arasındaki ilişkinin yalnızca dünyevî bir ortaklık olmadığı; bilakis ebedî hayatı da kapsayan kutsal bir refiklik olduğu vurgulanmaktadır. Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle kadın, erkeğin sadece dünya hayatında değil, ahiret hayatında da yol arkadaşıdır. Bu anlayış, evliliği basit bir sözleşme olmaktan çıkarıp, ibadet mahiyetine dönüştürür. Gerçek huzur ve saadet, bu dünya ile sınırlı olmayan, Allah rızasına dayanan birlikteliklerde mümkündür.