En Şerefli Mahkûmiyet: Kaderin Mahkûmiyeti

En Şerefli Mahkûmiyet: Kaderin Mahkûmiyeti

Sevki İlahi… Şevki İlahi… Hayat ve Hatıralar Eşliğinde

Bazı mahkûmiyetler vardır ki zincir değildir, özgürlüktür. Bazı hapsoluşlar vardır ki hapishane değil, dergâhtır. Ve bazı teslimiyetler vardır ki boyunduruk değil, şereftir. İşte kaderin mahkûmiyeti de böyledir. Dışarıdan bakanlar onu bir boyun eğiş, bir vazgeçiş gibi görebilir. Ama hakikate nüfuz edenler için bu mahkûmiyet, en yüksek bir hürriyetin, en yüce bir teslimiyetin adıdır.

Kader, insanoğlunun elinde olmayan yönlerini değil, Allah’ın ilminde yazılı olan yönlerini temsil eder. İnsan bir yolda yürür, ama o yol çok önceden çizilmiştir. İşte bu yolculuk, bir “sevk-i ilahi”dir. Her adımda, her dönemeçte bir yönlendirme, bir işaret vardır. Ve bu işaretlere kulak vermek, o yolda teslimiyetle yürümek “şevk-i ilahi”yi doğurur: Ruhun, kaderin güzergâhında huzurla yol alışıdır.

Hayat, bir nehir gibi akar. Bazen sükûnetle, bazen taşkınlıkla… Ama her zaman bir istikameti vardır. İnsan, o nehrin üzerindeki bir kayık gibidir. Kürek çeker, yön verir ama akıntıya da teslim olur. Bazı hatıralar, kaderin bu akıntısıyla hayatımıza düşer. Hiç planlamadığımız karşılaşmalar, hiç beklemediğimiz ayrılıklar, ansızın gelen nimetler ya da imtihanlar… Hepsi, kaderin sevk ettiği noktalarla örülüdür.

Hz. Yusuf’un zindanı mahkûmiyetti ama o mahkûmiyet onu Mısır’ın azizi yaptı. Hz. Musa’nın annesinin onu nehre bırakışı bir terk gibi görünse de, aslında bir ilahi koruma idi. Yunus (a.s.), balığın karnında tutsaktı ama orada Allah’a en yakın dualarını etti. Onlar, kaderin mahkûmu idiler; ama o mahkûmiyetle aslında en büyük özgürlüğe ulaştılar.

İnsan, elinden geleni yaptıktan sonra yaşadığı her hâli “kader” olarak okuyabilmeli. Kader, bahanecilik değil; bilakis teslimiyetle birlikte derin bir şükür ve tevekküldür. Çünkü kader, ne keyfi bir yazgıdır ne de karanlık bir zorbalık. O, Rahman ve Rahîm olan bir Rabbin, kuluna en uygun olanı yazmasıdır.

Bazen hayat bizi anlayamadığımız yerlere sürükler. O sürükleniş bir mahkûmiyetse eğer, bilin ki ilahi bir sevkle yönlendiriliyordur. Ve o zaman mahkûmiyet bile bir nimete, bir mertebeye dönüşür. Çünkü biz, Allah’ın kaderine mahkûmuz. Ama o mahkûmiyet bizi yüceltir, çünkü kaderin zincirleri altındayken bile Allah’ın rahmeti bizi kuşatır.

Özet:

Bu makale, kaderin mahkûmiyetini mecazi anlamda bir şeref olarak ele alır. Hayatta karşılaşılan zorlukların, imtihanların ve beklenmedik yönlendirmelerin aslında ilahi bir sevkin eseri olduğunu anlatır. Kaderin mahkûmiyeti, yüzeyde bir boyun eğiş gibi görünse de, iç yüzünde derin bir teslimiyet ve ilahi bir yükseliştir. İman edenler için bu mahkûmiyet, kalbi huzurla dolduran bir özgürlük biçim

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025