İlâhî Vuslat: Fâniden Bâkîye Yolculuk
İlâhî Vuslat: Fâniden Bâkîye Yolculuk
> “Ey insan! Senin en mühim işin, en büyük meselen, İlâhî marifetle başlayan, muhabbetle gelişen, vuslatla nihayet bulan yolculuğundur.”
İnsan, yolcudur. Bu yolculuk, anne rahminden dünyaya, dünyadan kabre, kabirden haşre, haşirden ebedî yurdun kapısına uzanan büyük bir serüvendir. Fakat bu yolculuğun gayesi sadece mekân değiştirmek değil, fâniden Bâkî’ye, mahlûktan Hâlık’a ulaşmaktır. İşte bu erişin adı vuslattır; İlâhî vuslat…
Vuslat: Arayışın Zirvesi
İnsan kalbi bir arayıcıdır. Mülk, şöhret, zevk, makam… Hepsi gelip geçicidir. Kalbin doymazlığının sebebi, aslında onun fâniye değil, Bâkî olana ait yaratılmış olmasıdır. Çünkü kalp, sonsuzluğu ister. O sonsuzluk ise ancak Allah’ta bulunur.
Zira, Kalbin Bâkî Mâbuduna muhabbeti, ezelîdir.
Bu yüzden ne kadar dünya eşyasıyla kalp doldurulsa da, içinde hep bir eksiklik, bir boşluk kalır. Çünkü vuslat yoksa, her şey eksiktir.
Ayrılıktan Yakınlığa
Vuslat, aslında bir yakınlıktır. Ancak bu yakınlık, maddî değil, manevî bir yakınlıktır.
Kur’ân-ı Kerîm şöyle buyurur:
> “Andolsun, biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 50/16)
Allah, kuluna bu kadar yakınken, kul neden O’na bu kadar uzak kalır?
Çünkü perde kuldadır. Günah, gaflet, kibir, dünya sevgisi… Hepsi birer perdedir. Vuslata ermek isteyen kulun ilk vazifesi, bu perdeleri bir bir kaldırmaktır. Tövbe ile, ibadetle, muhabbetle…
İlâhî vuslat, hakikatte bir uyanıştır. Nefsin sarhoşluğundan, dünyanın hayalinden, gafletin karanlığından silkelenip Hakk’a yöneliştir.
Aşkın En Gerçek Hâli: Vuslat İçin Yanmak
Gerçek aşk, vuslatsız olmaz. Mevlânâ’nın “Şeb-i Arûs” dediği gibi, ölüm bile bu vuslatın bayramıdır. Seven, sevdiğine kavuştuğu an ölümü bile gülerek karşılar.
Çünkü bilir ki, asıl hayat orada başlar. Bütün ayrılıklar, bütün bekleyişler, bütün yorgunluklar vuslatla sona erer. İşte bu yüzden ehl-i aşk için ölüm bir son değil, en büyük başlangıçtır.
Vuslata Giden Yol
İlâhî vuslata ulaşmanın yolu marifet, muhabbet ve ibadettir.
Marifet: Allah’ı tanımaktır.
Muhabbet: Tanıdıkça sevmek, sevdikçe yakınlaşmaktır.
İbadet: Bu yakınlığın fiilî tezahürüdür.
Her secde bir vuslat provasıdır. Her gözyaşı, kalpteki perdelerin çözülüşüdür. Her sabah namazı, “Sana geldim ya Rab!” diyen bir kulun vuslata ilk adımıdır.
Özet
İlâhî vuslat, insanın yaratılış gayesi olan Allah’a kavuşma ve yakınlaşma halidir. Bu, bir aşk yolculuğudur; kalbin fâniden Bâkî olana yönelişidir. Dünya kalbi doyurmaz çünkü kalp, Allah için yaratılmıştır. Vuslat, marifetle başlar, muhabbetle gelişir, ibadetle kemale erer. Gerçek vuslat, ancak perdeleri kaldırarak, hakikî tevbe, samimî ibadet ve ihlâsla mümkündür. Bu yolculuk, ayrılıktan yakınlığa, karanlıktan nura, fâniden ebedîye bir geçiştir. Vuslatın sonu yoktur, çünkü Allah ebedîdir.