GÜNAHLAR: RUHUN GİZLİ YARALARI

GÜNAHLAR: RUHUN GİZLİ YARALARI
“Günahlar, hayat-ı ebediyede daimî hastalıklardır; bu hayat-ı dünyeviyede dahi kalb, vicdan, ruh için mânevî hastalıklardır.” (Lem’alar, 25. Lem’a, 8. Deva)

İnsan, iki âlem arasında yol alan bir misafirdir. Bedenle bu dünyada yürürken, ruhuyla ebediyet semalarına bakar. Ne var ki, bu yolculukta insanın karşısına türlü imtihanlar, zorluklar ve baştan çıkarıcı cazibeler çıkar. Günahlar, işte bu yolculukta görünmez dikenlerdir. Ayağa batmazlar belki, ama kalbe, vicdana ve ruha saplanan zehirli oklar gibidirler.

Günahın görünen yüzü, bir eylem, bir söz ya da bir tercih olabilir. Ancak hakikatte günah, ruhun derinliklerinde açılan bir yaradır. Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadesiyle, günahlar bu dünyada dahi kalb, vicdan ve ruh için mânevî hastalıklardır. Tıpkı mikropların bedeni zayıf düşürmesi gibi, günahlar da ruhu çökertir, kalbi karartır ve vicdanı susturur.

Günahın Sessiz Sesi: Vicdan Azabı

Günah, işlenir işlenmez ruhta bir sızı başlar. Bu sızı bazen hemen hissedilir, bazen yıllarca derinlerde gizli kalır. Ama vakti geldiğinde vicdan konuşur. Hataların yankısı, insanın en sessiz anında çınlamaya başlar. İşte bu noktada insan iki yoldan birine girer: ya tövbeyle bu sesi duyar ve kendini arındırır, ya da inkâr ve gafletle bu sesi bastırır, vicdanını felce uğratır.

Kalbin Kararması ve Ruhun Daralması

Bir günah bir diğerini çağırır. Kalp alışır, ruh kabullenir, vicdan susar. Ama bu suskunluk bir huzur değildir. Aksine, içten içe bir çöküş, bir manevî çürümedir. Kalp, artık hakikati görmekte zorlanır; ruh, ulvî zevkleri hissedemez hale gelir. Dua lezzetsizleşir, ibadet ağırlaşır, hakikatler yabancılaşır. Günah, sadece bir yanlışlık değil; varlığın merkezine vurulmuş bir darbedir.

Ebedî Hayatta Günahın Yankısı

Dünya hayatı, bir imtihan süresidir. Bu süre zarfında yapılan her tercih, ebedî hayatın şeklini belirler. Günahlar, bu geçici dünyada mânevî hastalıklar olarak başlarken, eğer tevbe ve ıslahla temizlenmezlerse, ebedî hayatta daimî ızdıraplara dönüşür. Nasıl ki bir yara tedavi edilmeden bırakılırsa kangrene dönüşür; günah da tövbesiz kalırsa ebediyet yarasına dönüşür.

Şifa Nerede?

Her hastalık gibi, günahın da şifası vardır. Tevbe, istiğfar ve salih ameller bu mânevî hastalıkların panzehiridir. Kalp, yeniden nurla dolar; vicdan, tekrar konuşur; ruh, yükselmeye başlar. Allah’ın rahmeti, kulun samimi pişmanlığını karşılıksız bırakmaz. Yeter ki insan, hasta olduğunu kabul etsin ve Şafi-i Hakiki’ye yönelsin.

Özet:
Günahlar, hem dünya hem ahiret için ruhî ve mânevî hastalıklardır. Kalbi karartır, vicdanı susturur, ruhu daraltır. Eğer tövbe ve istiğfarla temizlenmezlerse, ebedî hayatta daimî azaba dönüşebilirler. Ancak her günahın bir şifası, her hatanın bir af kapısı vardır. Tevbe, ruhu yeniden canlandıran en güçlü ilâçtır.

 

Loading

No ResponsesMayıs 17th, 2025