DARBE DÜZENİNİN GÖLGESİNDE TÜRKİYE

DARBE DÜZENİNİN GÖLGESİNDE TÜRKİYE

Türkiye’de 1960 yılında başlayan tüm darbelerin hep öncesinde alt yapısı oluşturuldu,meşru gösterilmeye çalışıldı.
Laiklik elden gidiyor şeriat geliyor dendi.
Kemalizm bahane edildi. Bankaların içi boşaltıldı. Her gayri meşruluk, meşru gösterilmeye çalışıldı.
Bu milletin başına olmayan, hayali çok çoraplar örüldü.
Bu tamamen az bir azınlığın oyunu idi.
Bu toprakların insanları değildi.
Yada dışarıdan satın alınmış, ihanet içerisinde bulunanlar kullanılarak gerçekleştirilmiştir.
Pkk’nın da FETÖ’nün de tüm darbe, banka soygunları ve yolsuzluklar böyle gerçekleştirildi.

********

Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye, sadece siyasi mücadelelerle değil; görünmeyen ellerin ördüğü karanlık ağlarla da mücadele etti. 1960 yılından bu yana yaşanan her askerî müdahale, sadece bir gecelik bir iktidar değişimi değil; yıllar öncesinden planlanan, adım adım zemini hazırlanan bir mühendislik projesinin sahneye sürülmesiydi.

“Laiklik Elden Gidiyor” Çığlığı: Bir Bahane Tiyatrosu

Her darbenin öncesinde kulaklara aynı çığlıklar kazındı: “Laiklik elden gidiyor, şeriat hortluyor!” Oysa bu söylemler, halkı değil, halk adına konuştuğunu iddia eden azınlık elitleri koruma refleksiyle üretildi. Kemalizm, bir inançtan çok bir kalkan olarak kullanıldı. Bu kalkanın arkasında ise kendi çıkarını, imtiyazını ve iktidarını korumak isteyen odaklar vardı.

Laiklik halkın değerlerine düşmanlık için bir bahane haline getirildi. Dindar halk kesimlerine yönelik baskılar, başörtüsü yasakları, Kur’an kurslarına yönelik sınırlamalar hep bu sözde “tehlikeye karşı” uygulandı. Oysa asıl tehlike, bu ülkenin ruh köküne yabancılaşmaktı.

Bankaların Soyulması, Milletin Soyulmasıydı

1980’lerin sonunda başlayan banka soygunları, 1990’larda ayyuka çıktı. TMSF’ye devredilen bankaların büyük kısmı, belli aileler veya gruplar tarafından içi boşaltılmış şekilde bırakıldı. Bu olaylar sadece mali yolsuzluklar değildi; aslında milletin geleceği çalındı. Aynı senaryo 2001 krizinde tekrar edildi. Krizle birlikte gelen IMF dayatmaları, halkı daha da yoksullaştırdı.

Her büyük kriz, askeri vesayet ya da dış güçlerin etkisini artırmak için kullanıldı. Darbeler, sadece tanklarla değil, ekonomik sabotajlarla da yapıldı. Ve bu krizlerin sonunda hep aynı gruplar palazlandı.

PKK, FETÖ ve Benzeri Yapılar: Kukla Sahnesinin Oyuncuları

Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için kullanılan taşeron yapılar da bu planların parçasıydı. PKK terörü, sadece bir etnik mesele değil, Türkiye’nin enerjisini içeride tüketmek için kullanılan bir stratejiydi.
FETÖ ise “dini görünümlü” bir istihbarat ağı olarak, inanç kisvesi altında en derin ihaneti gerçekleştirdi.
Bütün bunlar Kemalizm kolları ve koltuğu altında gelişti ve palazlandı.

15 Temmuz 2016 darbe girişimi, sadece bir gece yaşanmadı. On yıllar boyunca devletin damarlarına sızan bir yapının, dış akıl ve istihbaratla nasıl çalıştığını gördük. Bu yapı da tıpkı öncekiler gibi, halkı değil; halka rağmen düzeni korumak isteyen bir akıl tarafından büyütüldü.

Dışardan Gelen Sesler, İçerden Çıkan Yankılar

Her darbenin arkasında yabancı medya kuruluşlarının destekleyici manşetlerini gördük. “Türkiye’ye demokrasi lazım” diyenler, tankları alkışladılar. İçerideki işbirlikçiler, “muhtıra” dilini meşrulaştırdı. Ama bu sesler, Anadolu insanının sesi değildi. Bu toprakların diliyle konuşmayan, bu toprakların ruhuna düşman akıllardı.

Ve dikkat çeken gerçek şudur: Bu karanlık oyunlar, hep “çok az bir azınlık” eliyle sahneye kondu. O azınlık ise ya dış güçlerin etkisindeydi ya da içeriden satın alınmıştı. Ne yazık ki, milletin iradesi yıllarca bu azınlığın çıkarlarına kurban edildi.

Ama Bu Millet Unutmadı

Milletin hafızası uzun sürede işler; ama işler. Ve bu millet, 15 Temmuz’da olduğu gibi, kendi iradesine uzanan elleri kırabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Darbe zihniyeti, tankla tüfekle değil, hakikatle, adaletle ve ferasetle aşılabilir. Çünkü hakikat, eninde sonunda galip gelir.

Özet:

Türkiye’de 1960’tan bu yana yaşanan tüm darbeler, önceden planlanan, meşrulaştırılmaya çalışılan ve belirli söylemlerle zemini oluşturulan yapay krizlerle hazırlandı. “Laiklik elden gidiyor”, “şeriat geliyor” gibi iddialarla halk korkutuldu; Kemalizm bahane edilerek dindar kesim sindirilmeye çalışıldı. Banka soygunları ve ekonomik yolsuzluklar bu süreçlerin parçasıydı. PKK ve FETÖ gibi yapılar ise dış aklın içerideki taşeronları olarak kullanıldı. Tüm bu karanlık oyunlar, azınlık bir zümre ve dış destekli aktörler tarafından yürütüldü. Ancak Türk milleti, 15 Temmuz’da olduğu gibi bu oyunlara karşı ferasetini gösterdi. Hakikat ve millet iradesi, tüm darbe planlarının panzehiridir.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 13th, 2025