Varlığı Aşikâr Olanın Varlığını Sorgulamak
Varlığı Aşikâr Olanın Varlığını Sorgulamak
Kur’ân, sadece bilgi veren değil, aynı zamanda sorular sorarak uyandıran bir kitaptır. İbrahim Sûresi 10. ayette geçen bu soru da böyle bir uyarıdır:
> “Hiç gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah hakkında şüphe edilir mi?”
(İbrahim Sûresi, 14/10)
Bu ayet, Allah’ın varlığına dair en temel hakikati beyan eder:
“Yoktan var eden” yalnızca Allah’tır.
Ve bu kadar açık bir hakikat karşısında şüphe etmek, aklın değil gafletin ve inatçılığın sonucudur.
1. Allah’ın Varlığı: El-Vâcibü’l-Vücûd
Allah’ın varlığına dair İslâm düşüncesinde kullanılan ana kavramlardan biri **“el-Vâcibü’l-Vücûd”**dur.
Bu kavram, “varlığı zorunlu olan” anlamına gelir. Yani O’nun varlığı, başka hiçbir varlığa bağlı değildir. O varsa, her şey var olabilir. O yoksa, hiçbir şey var olamaz.
Mümkünat (olabilirlik): Her varlık sonradan yaratılmıştır, varlığı zorunlu değildir.
Vâcip (zorunluluk): Allah’ın varlığı ise zorunludur, başlangıcı ve sonu yoktur.
Dolayısıyla, kâinatta her şey Allah’ın varlığını gösteren bir işaret, bir delildir.
2. Muradif Kavramlarla Allah’ın Varlığına Dair
Allah’ın varlığını izah ederken Kur’ân ve İslâmî ilimler farklı kavramlarla bu hakikati destekler:
Hâlık (Yaratan): Her şeyi yoktan yaratan yalnız Allah’tır.
Bâri (Sıfırdan var eden): Her şeyin başlangıcında O’nun kudreti vardır.
Rab (Terbiye eden): Her varlık, ancak Allah’ın düzeniyle gelişir.
El-Mübdi’ (İlk defa var eden): Varlığın ilk kaynağı O’dur.
El-Musavvir (Şekil veren): Her varlık O’nun sanatıdır.
Delîl (Delil gösteren): Kâinat, Allah’ın varlığına bir açık kitap gibidir.
Bu kavramların her biri, Allah’ın varlığının sadece inanç değil, aynı zamanda aklî ve gözle görülen bir gerçeklik olduğunu ortaya koyar.
3. Yoktan Var Etmek: En Büyük Mühür
Ayette geçen “gökleri ve yeri yoktan yaratmak” ifadesi, Allah’ın varlığını ispat eden en büyük delildir. Çünkü:
Hiçlikten bir şey çıkamaz. Bir şey var olmuşsa, onu yokluk yaratmamıştır.
Tesadüf akılsızdır; nizamlı bir varlık düzeni tesadüfle izah edilemez.
İrade olmadan sanat olmaz; her varlıkta bir maksat ve gaye varsa, bu irade sahibini gösterir.
Demek ki göklerin, yerin ve içindekilerin ilimsiz, iradesiz, kudretsiz meydana gelmesi mümkün değildir.
4. Şüphenin Sebebi: Gaflet ve Nefis
Ayetteki soru şekli dikkat çekicidir:
> “Allah hakkında şüphe edilir mi?”
Bu ifade, aklî bir tartışmadan ziyade ahlâkî ve vicdanî bir sorgulamadır.
Çünkü Allah’ın varlığına dair şüphe:
Aklî bir eksiklikten değil,
Nefsin isyanından,
Gaflet perdesinden,
Hevânın hakikati örtmesinden kaynaklanır.
Bu yüzden Kur’ân, bu tür şüpheleri bilgiyle değil, vicdanı sarsan bir soru ile çürütür.
5. İbretli Bir Temsil: Aynanın Arkasını Arayan Adam
Bir adam aynadaki görüntüyü görür, ama aynanın arkasını arar. Görüntünün kaynağını aynanın içinde sanır. Oysa ayna sadece yansıtır; görüntü dışarıdan gelir.
Aynı şekilde, bu âlemin içindeki varlıkları gören ama onları yaratanı inkâr eden kimse, ayna içinden ışık çıkmasını bekleyen adama benzer. Oysa o ışık başka bir kaynaktan gelmektedir.
6. Düşündürücü Gerçek: Görmek İçin Göz Yetmez, Basiret Gerekir
İnsan, güneşi gözüyle görür; ama bazıları basiretsizlikle onu inkâr eder.
Allah’ın varlığı da her şeyde görünür ama görmek için basiret gerekir.
Kur’ân bu yüzden hem akla hem kalbe hitap eder:
> “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde aklı selim sahipleri için deliller vardır.”
(Âl-i İmrân, 190)
Sonuç: Şüphe Edilen Değil, Teslim Olunandır
Allah’ın varlığı, gökteki yıldızlardan kalpteki merhamete kadar her şeyde yazılıdır.
Bu kadar delile rağmen hâlâ şüphe eden insan, delilsizlikten değil, vicdansızlıktan şüphe eder.
Kur’ân bize sadece bir inancı değil, o inancın delillerini de sunar.
Yeter ki biz, o soruya gerçekten kalbimizle kulak verelim:
“Hiç gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah hakkında şüphe edilir mi?”
Özet
İbrahim Sûresi 10. ayetinde geçen soru, Allah’ın varlığını inkâr eden zihne karşı derin bir ikazdır: “Yoktan yaratan hakkında nasıl şüphe edilir?” Allah’ın varlığı, el-Vâcibü’l-Vücûd sıfatıyla zorunludur ve kâinattaki her sanat, her düzen, bu varlığı tasdik eder. Ayetteki muradif kavramlar –Hâlık, Rab, Mübdi’, Musavvir– bu yaratılış gerçeğini destekler. Şüphe, akıldan değil gafletten gelir. Gökleri ve yeri yoktan yaratanın varlığı, inkâr değil teslim olmayı gerektirir. Çünkü bu âlem, Allah’ın varlığına yazılmış en büyük delildir.