ŞÂFÎ OLAN ALLAH: HASTALIĞIN ARDINDAKİ ŞİFA SIRRI

ŞÂFÎ OLAN ALLAH: HASTALIĞIN ARDINDAKİ ŞİFA SIRRI

“وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْف۪ينِۖ
“Ve izâ meridtü fe huve yeşfîn” – “Hastalandığım zaman, O’dur bana şifa veren.” (Şuarâ, 80)

Giriş: Her Derdin Arkasında Bir El Var

İnsanoğlu acizdir; beden bir an bozulsa, ruh bir gün sarsılsa derman aramaya başlar. Şifayı doktorda, ilaçta, bitkide arar. Oysa asıl şifa kaynağı, Şuarâ Sûresi’nde Hz. İbrahim’in lisanıyla bildirilen **“Şâfî olan Allah”**tır. O’nun izni olmadan ne bir hücre iyileşir, ne bir yara kapanır, ne de bir ruh huzur bulur.

1. Şifa: İlâhî Kudretin Tecellîsidir

“Şifa” sadece hastalığın geçmesi değil; Allah’ın kuluna kudretiyle dokunmasıdır. Allah’ın “eş-Şâfî” ismi, Kur’an’da doğrudan geçmese de, bu âyette fiil olarak kullanılmıştır:

“Fe huve yeşfîn” – “O’dur bana şifa veren.”

Hz. İbrahim (a.s) burada dikkat çekici bir dil kullanır: “Hastalandığım zaman…” der, yani hastalığı kendine nispet eder, ama şifayı doğrudan Allah’a… Çünkü hastalık bir imtihan olabilir, sebeplere dayanabilir; fakat şifa bizzat Allah’ın takdiridir.

2. Şâfî İsmi: Sadece Bedene Değil, Kalbe de Şifa Verir

Şifa sadece fiziki hastalıklar için değil, kalp yaraları, ruh darlıkları, iman zayıflığı ve nefsin illetleri için de geçerlidir. Allah, hem bedene şifa verendir hem de:

“Kur’an’dan, mü’minlere şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz.”
(İsrâ, 17/82)

Demek ki Kur’an da bir şifadır. İlahi kelam, bozulmuş gönüllere, kırılmış zihinlere, bulanık ruhlara manevî bir şifa sunar.

3. İbret: Doktor Tedavi Eder, Şifa Allah’tandır

Hekim bir sebep, ilaç bir vesiledir. Ama her şeyin sonunda şifa Allah’ın dilemesiyle gerçekleşir. Aynı hastalık, aynı ilaçla birini iyileştirirken, diğerini etkilemez. Çünkü şifa formülde değil, ilâhî izindedir.

İlâç, şifaya vesiledir; şifayı veren ise Hâlık-ı Zülcelâl’dir.

4. Hikmet: Hastalık da Şifadır

Bazen hastalık, bedeni zayıflatır ama ruhu diriltir. Nefsi kırar ama kalbi Hakk’a yaklaştırır. İnsan hasta olduğunda ne kadar aciz olduğunu fark eder, dua eder, tevekkül eder, sabreder, Allah’a yönelir.

Hz. Mevlânâ şöyle der:

> “Hastalık gelmese, Allah’ı hatırlamazsın. O, seni kendine çekmek için gönderdi bu dertleri.”

O zaman şifa, sadece iyileşmek değildir; derdin seni Allah’a götürmesidir.

5. Dua ile Şifa: Şâfî’ye Yönelmek

Şifa isteyen bir kul, sadece reçeteye değil, Rahmân’a sığınmalıdır. Çünkü dua, kalbin ilacıdır. Ayet, bunu bize fiilen öğretir:

“Ve izâ meridtü…”
“Hastalandığımda…”
Bu bir yakarıştır. Ve ardından gelen:
“…fe huve yeşfîn.”
“O’dur bana şifa veren.”

Bu ayet aslında bir dua cümlesidir. Kulun, her hastalık anında tekrar edebileceği bir yakarış:
“Allah’ım, şifayı sadece Senden bekliyorum.”

6. Hastalık ve Şifa Arasındaki İnce Denge

Şâfî isminin tecellisi bazen hemen olur, bazen gecikir, bazen hiç gerçekleşmez gibi görünür. Fakat her durumda bir hikmet vardır:

Belki o hastalıkla günahlar dökülür.

Belki o sabırla manevî dereceler artar.

Belki de o ızdırapla ölüm yumuşar, kabir aydınlanır.

Bilinmelidir ki, Allah dilerse, derdi bile şifa yapar. Çünkü O hem Müdebbirdir (her şeyi en güzel şekilde yöneten), hem de Şâfî’dir.

Sonuç: Şifa O’ndandır, Şâfî O’dur

Hastalandığımızda ilaçtan önce Allah’a yönelmeliyiz. Doktora gitmekle birlikte, kalbimizi Şâfî ismine bağlamalıyız. Ve bilmeliyiz ki:

“O diledi mi, dertsiz de şifa verir; diledi mi, şifasız da derman eder.”

Dua ile bitirelim:

“Yâ Şâfî! Bedenimize sıhhat, kalbimize selâmet, ruhumuza afiyet ver. Hastalığı sabırla, şifayı şükürle karşılayan kullarından eyle bizi.”

Loading

No ResponsesNisan 25th, 2025