OSMANLI’YI OSMANLI YAPAN İKİ TEMEL ESAS: MEKKE’YE SAYGI VE MEDİNE’YE SEVGİ
OSMANLI’YI OSMANLI YAPAN İKİ TEMEL ESAS: MEKKE’YE SAYGI VE MEDİNE’YE SEVGİ
Tarihin sayfalarında iz bırakan devletler vardır; ama bazıları yalnızca gücüyle değil, rûhuyla, gayesiyle, ulvî duruşuyla asırlar boyu konuşulur. İşte Osmanlı Devleti de, sadece bir imparatorluk değil; bir emanet medeniyeti, bir dava devleti, bir hizmet anlayışıdır.
Bu yüce anlayışın kalbinde iki kutlu şehir vardı: Mekke’ye saygı ve Medine’ye sevgi.
1. Mekke’ye Saygı: Kudüs’e Giden Yolun Başlangıcı
Osmanlı, Mekke’yi sadece bir şehir olarak değil, tevhidin evi, Allah’ın evi, Kâbe’nin diyarı olarak gördü. Bu yüzden Mekke’ye yapılan her hizmet, doğrudan Allah’a sunulan bir hürmetti.
Yavuz Sultan Selim’in, Memlük Sultanlığı’ndan hilafeti devralmasıyla birlikte Mekke ve Medine’nin hizmetkârlığı, Osmanlı’nın onur nişanesi oldu.
Yavuz, “Hâdimü’l-Haremeyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetçisi) unvanını tercih ederek, gerçek büyüklüğün hizmette saklı olduğunu ilan etti.
> “Ben Haremeyn’in hizmetkârıyım. O topraklara sultan olmak değil, süpürgeci olmak şereftir.”
Bu duruş, Osmanlı’nın her padişahında ve idarecisinde ilahi bir saygının izini taşımıştı.
2. Medine’ye Sevgi: Muhabbetin Başkenti
Medine, Resûlullah’ın (s.a.v.) şehriydi. Mekke Allah’ın evidir, Medine ise Allah Resûlü’nün evidir. Osmanlı bu farkı derinden anlamış, Medine’ye bir evlat gibi sevgiyle yaklaşmıştır.
Sultan Abdülhamid Han’ın Medine’ye demir yolu yaparken gösterdiği hassasiyet ibretliktir:
> “Raylar sessiz döşensin, gürültü çıkmasın, Resûlullah’ın huzuru rahatsız olmasın.”
Bu sevgi öyle güçlüydü ki, Hicaz Demiryolu inşaatında çalışan işçilere çekiç sesini kesmeleri, yere keçe sermeleri ve adeta “Sessiz olun, Peygamberimiz uyuyor!” denmesi, sadece bir teknik hassasiyet değil, aşkın ifadesidir.
Bir Osmanlı Askeri: Resûlullah’ın Kabrini Bekleyen Nöbetçi
Osmanlı’nın Medine’ye duyduğu sevgiyi gösteren çarpıcı bir örnek de, I. Dünya Savaşı sonrasında yaşanmıştır. Medine teslim olduktan yıllar sonra, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) kabrinin başında nöbet tutan bir Osmanlı askeri bulunur.
Teslim olduğu kendisine söylendiğinde şöyle der:
> “Ben devletten emir almadım. Resûlullah’ı yalnız bırakamam.”
Bu sahne, sadece tarihe değil, kalplere kazınmış bir sadakat yeminidir.
Mekke ve Medine Sevgisi: Osmanlı’nın Ruh Haritası
Osmanlı’nın gücü ordusunda değil; o orduyu niyetle, hürmetle, hizmetle yoğurmasındaydı.
Çünkü onlar biliyorlardı ki:
Mekke’ye saygı, Allah’a sadakattir.
Medine’ye sevgi, Resûlullah’a aşktır.
Ve bu iki esas, devleti sadece bir siyaset değil; bir emanet muhafızı hâline getirir.
Bu yüzden Osmanlı ne zaman güçlendi, Mekke’ye hizmeti artırdı.
Ne zaman daraldı, Medine’ye yöneldi, sabırla dua etti.
Bugüne Mesaj: Ecdadın İzinde Olmak
Günümüz Müslümanı için Osmanlı’yı anlamak, sadece tarih öğrenmek değil; o ruha şahit olmak demektir.
Bugün Mekke’ye saygımız, sadece hac ve umreyle sınırlı mı?
Medine’ye sevgimiz, sadece özlem dolu sözlerden mi ibaret?
Oysa Osmanlı gibi yaşayanlar için her gönül Mekke olur, her ev Medine…
Çünkü Allah’ın evi de, Habibi’nin evi de, önce kalpte inşa edilir.
Son Söz: Mekke Aşkı, Medine Ahlâkı
Osmanlı, gücünü sadece ordularla değil, imanla ve ihlâsla büyüttü.
Mekke’ye gösterdiği saygı ile Allah’a bağlılığını ispat etti.
Medine’ye duyduğu sevgiyle, Resûlullah’a (s.a.v.) olan aşkını eyleme döktü.
Ve bugün bizlere düşen:
“Hâdimü’l-Haremeyn” olamasak da,
“Âşık-ı Resûl” olmak;
saygıyı ibadete, sevgiyi hizmete dönüştürmektir.