TÜRKİYE’DE LAİKLİK ADINA YAPILAN MENFİ VE DEĞERLERİ YOK EDEN UYGULAMALAR

TÜRKİYE’DE LAİKLİK ADINA YAPILAN MENFİ VE DEĞERLERİ YOK EDEN UYGULAMALAR

Bir milletin ruhuna yabancı bir el uzanırsa, onun özüyle çatışan bir zihniyet tarih boyunca huzur getirmemiştir.

Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye’de gerçekleştirilen reformlar, Batı’yı örnek alma düşüncesiyle şekillendirildi. Bu süreçte “laiklik” ilkesi, dinin devlet işlerinden ayrılması şeklinde tanımlansa da, zamanla bu ilke çarpıtılarak bir “din karşıtlığı” haline dönüştürüldü. Bu yazıda, laiklik adına yapılan bazı uygulamaların, milletin köklü değerlerini nasıl hedef aldığını ve neticede ne gibi sonuçlara yol açtığını tarihî örneklerle ele alacağız.

1. Ezanın Türkçeleştirilmesi (1932-1950)

1932 yılında ezanın Arapça okunması yasaklanarak Türkçeye çevrilmesi, dini sembollere doğrudan müdahale anlamına geliyordu. “Tanrı uludur” şeklinde yapılan bu değişiklik, halk nezdinde büyük rahatsızlık doğurdu. Caminin sesi susturulmakla kalmadı, milletin bin yıllık geleneğine de hançer vuruldu. Nihayet 1950’de, halkın büyük teveccühüyle ezan asli şekline döndü.

2. Medreselerin ve Tekke-Zaviyelerin Kapatılması (1925)

Tasavvuf ve dini ilimlerin asırlardır öğrenildiği medrese, tekke ve zaviyeler bir gecede kapatıldı. Bu kurumlar, sadece ilim değil, ahlak ve maneviyat mektepleriydi. Onların kapatılmasıyla dinî otorite susturuldu, halk irşattan mahrum bırakıldı. Bu boşluk, zamanla ideolojik dayatmalarla doldurulmaya çalışıldı.

3. Kılık Kıyafet Kanunu ve Şapka Devrimi (1925)

Halkın giyimiyle oynanarak “medeniyet” adına dış görünüşe müdahale edildi. Alimlerin sarığı, halkın fes ve takkesine savaş açıldı. Birçok din adamı sırf şapka giymediği için idam edildi. Bu, sadece bir kıyafet değişikliği değil; aynı zamanda bir kültür kıyımıydı.

4. Latin Alfabesi Devrimi (1928)

Osmanlı Türkçesi’nin kaldırılıp Latin harflerine geçilmesi, geçmişle bağın koparılmasıydı. Bir gecede milyonlarca insan “okuma yazma bilmeyen” statüsüne düştü. Arşivler, kütüphaneler, mezar taşları okunamaz hale geldi. Böylece milletin tarihiyle irtibatı kesildi; köksüz bir nesil yetiştirilmeye çalışıldı.

5. Din Eğitiminin Yasaklanması ve Kontrol Altına Alınması

Bir dönem tamamen yasaklanan din dersleri, halkın yoğun tepkisi sonrası seçmeli hale geldi. Sonrasında ise devlet kontrolünde verilen din eğitimi, şekilci ve ruhsuz bir yapıya büründü. Dini bilgi, sadece müfredat bilgisi haline geldi, yaşanan bir değer olmaktan çıkarıldı.

6. Diyanet’in Laiklikle Sınırlandırılması

Kuruluşu laiklik adına meşrulaştırılan Diyanet İşleri Başkanlığı, sadece devletin çizdiği sınırlar içinde din hizmeti sunabilen bir kurum haline geldi. Diyanet, milletin değil, devletin dini yorumlamasını esas aldı. Bu da zamanla halkın güvenini zedeledi.

SONUÇ: LAİKLİK Mİ, DİNSİZLİK Mİ?

Laiklik, inançlara eşit mesafede duran bir sistem olarak tanımlansa da Türkiye’deki uygulaması, büyük oranda inancı baskılayan bir araç haline gelmiştir. Bu dayatmalar, sadece dini değil; ahlaki, kültürel ve toplumsal değerleri de zedelemiştir. Oysa milletin mayasında din vardır, inanç vardır. Onu bundan ayırmaya çalışan her hareket, milletle çatışmış ve tarih boyunca başarısız olmuştur.

Bugün geldiğimiz noktada, geçmişte yaşanan bu menfi uygulamaların sorgulanması ve milletin değerleriyle barışık bir anlayışın hâkim olması elzemdir. Aksi halde, ne tarih affeder ne de vicdanlar.

https://tesbitler.com/index.php?s=Laiklik+

 

 

Loading

No ResponsesNisan 7th, 2025