İMANLA KÜFÜR BİR KALPTE BERABER BULUNMAZ

İMANLA KÜFÜR BİR KALPTE BERABER BULUNMAZ

Hiç dini tahrip edenle tamir eden bir olur mu?
Hiç dine darbe vuranla o darbeyi göğüsleyen aynı olur mu?
Tıpkı Hiç gece ile gündüz bir olur mu?
Aynen onun gibi de, imanla küfür, imanı temsil edenle küfrü temsil eden dahi bir olmaz.

İman ve Küfür Bir Kalpte Beraber Bulunmaz

İnsan kalbi, hak ile batılın savaş alanıdır. Nefis ve şeytan, insanı dalalete sürüklemek için fırsat kollar; iman ise kalbi nurlandıran bir ışık gibidir. Nitekim Resûlullah (sav), “Bir kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.” (İbn Hanbel, II, 349) buyurarak, kalbin tek bir hakikate bağlanması gerektiğini bildirmiştir.

İman, bir kalpte kökleştiğinde o kalbi arındırır, sahibini doğruluk, adalet ve güvenilirlik gibi güzel hasletlerle donatır. Küfür ise kalbi karartır, kişiyi yalancılığa, haksızlığa ve zulme sevk eder. Aynı su ve ateşin bir arada barınamayacağı gibi, imanla küfür de bir kalpte birlikte yaşayamaz.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz, hak ile batılı ayırt etmemizi emretmiş ve şöyle buyurmuştur: “Hiç Müslüman olan, fasık olan gibi olur mu? Onlar elbette eşit olmazlar.” (Secde, 18). Bu ayet açıkça gösteriyor ki, imanla küfür bir tutulamaz, inananla inanmayan aynı terazide değerlendirilemez.

Dini tahrip edenlerle dini ihya edenler de aynı değildir. Bir yanda hakikat yolunda mücadele edenler, diğer yanda hakikatle savaşanlar vardır. Karanlığın varlığı, ışığın kıymetini gösterir. Gece ve gündüz nasıl birbirinden keskin çizgilerle ayrılıyorsa, iman ehli ile küfür ehli de aynı safta bulunamaz.

İman eden, Allah’a ve Resûlü’ne teslim olmuştur. O, doğruluk üzere yaşar, emaneti korur ve hakka şahitlik eder. Küfre düşen ise nefsinin esiri olur, hakikatten yüz çevirir, haksızlığa rıza gösterir. Bir müminin kalbi, bu iki zıt hali bir arada barındıramaz. İman sahibi kişi, küfürden uzak durduğu ölçüde imanını kemale erdirir.

Peygamber Efendimiz’in (sav) ashabı, bu gerçeği hayatlarıyla tasdik etmişlerdir. Onlar, küfrün karşısında dimdik durmuş, imanlarını canları pahasına korumuşlardır. Çünkü iman, bir insana verilen en büyük nimettir ve onu kaybetmek, her şeyini kaybetmek demektir.

Sonuç olarak, imanla küfür, hakikatle batıl, doğrulukla yalancılık asla bir arada bulunamaz. İnsan, bu dünyada kalbini hangi tarafa açtığına karar vermek zorundadır. Ya hakkı ve hakikati seçecek, ya da batılın karanlığında kaybolacaktır. Rabbimiz, bizleri kalplerinde iman nuru taşıyanlardan eylesin. Âmin.

Loading

No ResponsesNisan 1st, 2025