ÖLÜMLE RUH GELDİĞİ YERE VE BEDEN İSE OLDUĞU YERE DÖNER

ÖLÜMLE RUH GELDİĞİ YERE VE BEDEN İSE OLDUĞU YERE DÖNER


Ölüm ve Dönüş: Ruh Geldiği Yere, Beden Olduğu Yere

Hayat bir yolculuktur. İnsan, bu dünyaya geldiğinde, aslında bir misafir olarak gönderilmiştir. Ruh ona bir emanet olarak verilmiş, beden ise bu yolculukta ona bir binektir. Ne ruh bu dünyaya aittir ne de beden ebedîdir. Ve nihayetinde, ölüm anı geldiğinde herkes aslına döner; ruh geldiği yere, beden ise toprağa…

Ruhun Aslı: İlahi Nefha

İnsan ruhu, Rabbimizin kudretiyle yaratılmış, latif ve nuranî bir varlıktır. Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeğe şöyle işaret edilir:

“Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir…” (İsra, 85)

Bu ayetten anlaşılıyor ki, ruh Rabbimizden gelen bir emanettir. Onun mahiyetini tam olarak kavramamız mümkün değildir. Ancak ruhun, insana verilen en büyük nimetlerden biri olduğu aşikârdır. O, bedene hayat vererek insanı canlı ve şuurlu kılar. Ölüm anında ise ruh, ait olduğu âleme döner; yani dünya sahnesinden çekilir, berzah âlemine intikal eder.

Bedenin Aslı: Toprak

Beden ise bu dünyaya aittir. Kur’an-ı Kerim’de, insanın topraktan yaratıldığı defalarca vurgulanmıştır:

“Sizi ondan (topraktan) yarattık, yine ona döndüreceğiz ve bir kez daha ondan çıkaracağız.” (Tâhâ, 55)

Bu ayet, insanın beden olarak dünyaya ait olduğunu ve ölümle birlikte tekrar aslına, yani toprağa döneceğini bildirir. Yüzyıllar boyunca nice padişahlar, alimler, fakirler ve zenginler toprağa girmiştir. Hepsi aynı akıbete uğramış, bedenleri çürümüş ve toprak olmuştur.

Ölüm: Aslına Rücu

Ölüm, aslında bir yok oluş değil, bir dönüş ve bir geçiştir. Ruh, dünya hayatındaki görevini tamamlayıp geldiği ilahi âleme yönelirken, beden de dünya ile olan bağını koparıp aslına rücu eder. Mevlâna’nın dediği gibi:

“Ölüm günüm, benim için düğün gecesidir.”

Zira ruh, dünya zindanından kurtulup gerçek vatanına, Rabbine kavuşur. Bu, inanan bir ruh için sevinç ve huzur kaynağıdır.

İbretli Bir Hikâye

Bir gün, bilge bir zat çölde yolculuk yaparken bir kabristanın önünde durur. Yanındaki genç, mezarlara bakarak derin bir iç çekerek sorar:

— Efendim, buradakilerin sonu ne oldu?

Bilge kişi mezarlara bir göz gezdirir ve şu hikmetli cevabı verir:

— Buradakiler ikiye ayrılır evlat. Kimi ruhunu Rabbine, kimi de nefsine teslim etti. Kimi huzur içinde bekliyor, kimi pişmanlık içinde… Ama bir gerçek var ki, hepsinin bedeni toprağa karıştı. Çünkü beden ait olduğu yere, ruh ise geldiği yere döner.

Genç düşündü, sonra bilgeye döndü:

— Peki, ben hangi gruptan olacağım?

Bilge hafifçe gülümsedi:

— Onu sen belirleyeceksin evlat. Eğer ruhunu dünyaya bağlarsan, toprağa gömülür gibi ruhun da mahvolur. Ama eğer ruhunu Allah’a yöneltirsen, ölümün bile seni üzen bir şey olmayacak.

Bu sözler, gencin kalbinde derin izler bıraktı. O günden sonra, dünya nimetlerine değil, ahirete hazırlık yapmaya daha çok önem verdi.

Sonuç: Ebedi Hayata Hazırlık

İnsan bu dünyada kalıcı değildir. Ruh da, beden de misafirdir. Ölüm bir son değil, bir başlangıçtır. Şu halde akıllı insan, asıl vatanına hazırlanandır. Çünkü bu beden toprağa dönerken, ruhun nerede olacağını belirleyen bizim bu dünyadaki amellerimizdir.

Bu dünya bir han, ölüm bir kapı, ahiret ise asıl yurttur. O halde yolculuğa hazırlıklı olmak

Loading

No ResponsesMart 23rd, 2025