RUH EBED YOLCULUĞUNDA GEÇİCİ OLARAK EMANETEN BURADAN ALDIĞI BEDENİ, GİDERKEN YİNE BURADA BIRAKIYOR.
RUH EBED YOLCULUĞUNDA GEÇİCİ OLARAK EMANETEN BURADAN ALDIĞI BEDENİ, GİDERKEN YİNE BURADA BIRAKIYOR.
RUHUN EBEDİ YOLCULUĞU VE BEDENİN EMANETLİĞİ
İnsan, dünya hayatında bir yolcudur. Bu yolculuk, ruhun ebedi âleme uzanan serüveninin kısa bir durağıdır. Kur’an-ı Kerim’de, insanın yaratılışı, yaşamı, ölümü ve ahiret hayatı üzerine pek çok ayet vardır. Bu ayetler, bizlere dünya hayatının geçiciliğini ve asıl varlığımızın ruhumuz olduğunu hatırlatır.
BEDEN: RUHA EMANET
İnsanın bedeni, tıpkı bir yolcunun konakladığı han gibi, geçici bir misafirhanedir. Allah, ruhu bir bedene emanet ederek dünyaya göndermiştir. Ancak bu emanet, sonsuza kadar bizim değildir. Bir gün geldiğinde, ruh bedenini burada bırakacak ve asıl yurduna, ebedi hayata doğru yol alacaktır.
Kur’an’da bu gerçeği anlatan birçok ayet vardır:
“Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.” (Ankebût, 57)
Bu ayet, bedenin fani olduğunu, fakat ruhun yolculuğunun ölümle bitmediğini vurgular. İnsan, ölümle birlikte dünyadaki varlığını sonlandırsa da ruhu, Allah’ın huzuruna çıkarak ebedi hayata adım atar.
TASAVVUFTA BEDEN VE RUH
Tasavvufta beden, ruhun geçici bir elbisesi olarak görülür. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, insanın hakikatini anlatırken şöyle der:
“Sen beden değilsin, ruhtan ibaretsin. Beden bir su ve toprak zindanıdır. Asıl varlığın sudan ve topraktan ibaret değildir. Bedenin fanidir, ruhunsa ebedîdir.”
Bu sözler, insanın asıl kimliğinin ruh olduğu ve bedenin yalnızca bir araç olduğunu anlatır. Dünya hayatı, ruhun olgunlaşması ve kemale ermesi için bir fırsattır. İnsanın asıl gayesi, bu emaneti temiz tutarak Rabbine dönmektir.
ÖLÜM: RUHUN ASIL YURDA DÖNÜŞÜ
Ölüm, bir yok oluş değil, asıl hayata geçiştir. Kur’an’da şöyle buyrulur:
“Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyenin de uykusunda canını alır. Sonra hakkında ölüm hükmü verilmiş olanı tutar, diğerini belirlenmiş bir vakte kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Zümer, 42)
Bu ayet, ölümün bir son değil, bir dönüş olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Beden toprak olurken, ruh Allah’a yükselir ve hesap gününü bekler.
İBRET VE DÜŞÜNDÜRÜCÜ BİR GERÇEK
İnsan, dünyada kazandığı malların, bedeninin güzelliğinin, sahip olduğu şöhretin ve gücün kendisine ait olduğunu sanır. Oysa hepsi emanettir. Doğduğunda çıplak gelen insan, öldüğünde de hiçbir şey götüremez. Bu yüzden, insanın asıl kazancı, yaptığı hayırlı ameller, iyilikler ve Allah’a olan yakınlığıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur:
“Ölüp de pişmanlık duymayacak kimse yoktur. İyilik yapan iyiliğini artırmadığına, kötülük yapan ise kötülükten vazgeçmediğine pişman olur.”
Bu hadis, insanın hayattayken neyin değerli olduğunu bilmesi gerektiğini vurgular. Dünya hayatı geçici bir imtihan sahnesidir. Asıl varlık, ruhun temizliği, Allah’a yönelişi ve ahiret için yaptığı hazırlıklardır.
SONUÇ: EMANETE SAHİP ÇIKMAK
İnsan, kendisine emanet edilen bedeni, aklı ve ruhu en güzel şekilde kullanarak, Allah’a döndüğünde yüz akıyla hesap vermelidir. Ruh, emaneti aldığı yere yani Rabbine dönerken, beden burada kalır ve toprağa karışır. Önemli olan, emaneti kirletmeden, hakkını vererek, Allah’ın rızasını kazanmış olarak geri teslim edebilmektir.
Dünya yolculuğunda asıl yolcu ruhumuzdur; beden ise yalnızca geçici bir binektir. Bu gerçeği idrak edenler, dünya nimetlerine aldanmaz, ahireti unutmaz ve emaneti sahibine layıkıyla teslim etmeye gayret eder.