TÜRKİYE’DE ISRARLA SÜRDÜRÜLMEYE ÇALIŞILAN FAKİRLİK VE YOKSULLUK EDEBİYATI.
TÜRKİYE’DE ISRARLA SÜRDÜRÜLMEYE ÇALIŞILAN FAKİRLİK VE YOKSULLUK EDEBİYATI.
NEDEN VE NİÇİN? NEMALANMAK İÇİN Mİ? KENDİLERİ ZENGİN OLAN SOLUN YALAMA OLMUŞ SİLAHI MI?
Türkiye’de Israrla Sürdürülen Fakirlik ve Yoksulluk Edebiyatı: Gerçek Mi, Sömürü Mü?
Türkiye’de uzun yıllardır, siyaset ve medya sahnesinde sıkça karşılaşılan bir sebep var: fakirlik ve yoksulluk edebiyatı. Bu, bazen gerçekten ekonomik zorluk çeken insanları gündeme taşıyan bir duyarlılık gibi görünse de çoğu zaman belirli çevreler tarafından istismar edilen bir söyleme dönüşmüş durumda. Peki, bu yoksulluk edebiyatı neden ve nasıl sürekli gündemde tutuluyor? Bunu sürdürenler kimler ve asıl amaçları ne?
1. Fakirlik Edebiyatının Perde Arkasında Ne Var?
Fakirlik, her toplumda olduğu gibi Türkiye’de de gerçek bir problem. Ancak yoksulluğu bir çözüm üretmek için değil de bir propaganda aracı olarak kullanmak, işin rengini değiştiriyor. Özellikle belirli ideolojik çevreler, yoksulluğu ve gelir adaletsizliğini sürekli vurgulayarak toplumu kutuplaştırmaya ve kendi siyasi iddialarını güçlendirmeye çalışıyor.
Sol siyasetin bir kısmı, uzun yıllar boyunca “ezilen halk”, “fakir işçi”, “yoksul köylü” gibi kavramlar etrafında bir iddia inşa etti. Ancak burada ironik bir durum var: Bu söylemi sürdüren birçok kişi ve grup, aslında kendileri lüks içinde yaşıyor. Fakirlik üzerinden nemalanan bu kesimler, halkın ekonomik problemlerini çözmek yerine, onları birer siyasi koz olarak kullanıyor.
2. Yoksulluk istismarı ile Kimler Kazanıyor?
Peki, fakirlik edebiyatı kimlere yarıyor? İşte bazı kesimler:
Siyasetçiler: Yoksulluğu kullanarak kendi politikalarını meşrulaştıran ve halkı mevcut sistemden soğutarak oy devşirmeye çalışanlar.
Medya: Kriz haberleri, dramatik fakirlik hikâyeleri reyting getirir. Gerçek tabloyu değil, sansasyonel olayları göstererek toplumu umutsuzluğa sürüklerler.
STK’lar ve Yardım Kuruluşları: Gerçekten yardım edenler elbette var, ancak bazıları da yoksulluk üzerinden fon ve bağış toplayarak “yardım sektörü” oluşturmuş durumda.
Zengin “sosyalist” elitler: Kendi lüks hayatlarını sürdürürken, halkın yoksulluğunu dillerine dolayarak ahlaki üstünlük kurmaya çalışırlar.
Burada asıl dikkat çekici nokta şu: Bu iddiayı sürdürenlerin önemli bir kısmı, fakirliği gerçekten bitirmek istemiyor. Çünkü eğer yoksulluk sona ererse, onlar da gündemde kalamazlar.
3. Gerçek Çözüm Nedir?
Türkiye’de fakirlik ve yoksulluk, sadece sloganlarla veya edebiyatla değil, somut ekonomik politikalarla çözülebilir. Bunun için gerekenler:
Üretim Ekonomisine Geçiş: Sürekli tüketmeye değil, üretmeye yönelik politikalar geliştirmek.
Eğitim Reformu: İnsanları yoksulluktan kurtaracak en büyük güç eğitimdir. Eleştirmek yerine, eğitimi geliştirmek gerekiyor.
Mesele proje ve alternatifler üretmek.
Gerçek Sosyal Devlet Anlayışı: Devlet yardımları sürdürülebilir olmalı ve insanları sürekli bağımlı hale getirmemeli.
Medyada Pozitif Algı: Sürekli fakirlik propagandası yapmak yerine, başarı hikâyelerini öne çıkarmak toplum psikolojisini iyileştirebilir.
Sonuç: Yoksulluk Çözülmesi Gereken Bir Problem mi, Sömürülecek Bir Araç mı?
Fakirlik ve yoksulluk edebiyatı, Türkiye’de uzun yıllardır sürdürülen bir propaganda mekanizması hâline geldi. Gerçek yoksulluğun giderilmesi için çözüm üretmeyen, ancak onu sürekli gündemde tutarak çıkar sağlayan kesimlerin niyeti sorgulanmalıdır. Yoksulluk üzerinden siyaset yapmanın, insanları sürekli mağdur psikolojisine hapsetmenin, hiçbir topluma faydası olmaz.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, sürekli “fakirlik var” demek değil, “fakirliği nasıl bitiririz?” sorusuna odaklanmak.