HASTALAR RİSALESİ: MUSİBET DEĞİL, HEDİYE-İ RABBANİYE

image_pdfimage_print

HASTALAR RİSALESİ: MUSİBET DEĞİL, HEDİYE-İ RABBANİYE

Modern tıp, hastalığı vücudun bir arızası ve yok edilmesi gereken bir düşman olarak görür. Elbette tedavi olmak gerekir; fakat Risale-i Nur, hastalığın “manevi boyutunu” ve “hikmetini” nazara verir. Eğer hastalık olmasaydı, insan sıhhatin verdiği gafletle Allah’ı unutacak, dünyayı ebedi zannedecek ve kalbini taştan daha katı bir hale getirecekti. Hastalık, bu gaflet perdesini yırtan en etkili uyarıcıdır.

1. İki Çeşit İbadet: Müsbet ve Menfi

Risale-i Nur’da yapılan en orijinal tespitlerden biri, ibadetin tanımıyla ilgilidir. Üstad Hazretleri ibadeti ikiye ayırır:
* Müsbet (Olumlu/Aktif) İbadet: Namaz kılmak, oruç tutmak gibi, insanın iradesiyle yaptığı fiili ibadetlerdir.
* Menfi (Olumsuz/Pasif) İbadet: Hastalıklar ve musibetler vasıtasıyla yapılan ibadettir. Burada insan “aczini” ve “zaafını” hisseder. Kendi gücüne değil, Rabbinin kudretine sığınır.
Bu ikinci kısım çok kıymetlidir; çünkü riya (gösteriş) girmesi mümkün değildir. Halistir.
Metinde geçen şu ifade, hastanın yatağını bir ibadethaneye çevirir:
> “sendeki hastalık, kıymettar hayatı sâfileştirmek, kuvvetleştirmek, terakki ettirmek ve vücudundaki sair cihazat-ı insaniyeyi o hastalıklı uzvun etrafına muavenettarane müteveccih etmek ve Sâni-i Hakîmin ayrı ayrı isimlerinin nakışlarını göstermek gibi çok vazifeler için, o hastalık senin vücuduna misafir olarak gönderilmiştir. İnşaallah çabuk vazifesini bitirir, gider. Ve âfiyete der ki: “Sen gel, benim yerimde daimî kal, vazifeni gör. Bu hane senindir, âfiyetle kal.”.” (Lem’alar, Yirmi Beşinci Lem’a).
>
2. Ömür Sermayesini Bereketlendirmek

İnsan, “Zaman çok çabuk geçiyor” diye şikayet eder. Mutlu ve sağlıklı günler, şimşek gibi gelip geçer ve arkada bir hasret bırakır. Fakat hastalıkla geçen zaman, insana çok uzun gelir. Gaflet ehli için bu bir sıkıntıdır; fakat ahiret ticaretini düşünen mümin için bu bir kârdır.
Çünkü ömür sermayesi azdır, yapılması gereken işler çoktur. Hastalık, o kısa ömrü bereketlendirir, uzatır ve meyvedar bir ağaç haline getirir. Bir dakikalık hastalık acısı, bin dakikalık gaflet lezzetinden daha hayırlı neticeler verir.

3. Günahları Temizleyen “Sabun”

Üstad Bediüzzaman, hastalığı bir “Sabun”a benzetir. Nasıl ki sabun kiri temizler, hastalık da günah kirlerini yıkar ve temizler.
Hadis-i şerifte beyan edildiği üzere; “Mümin bir kulun ayağına batan dikenden, başına gelen her türlü sıkıntıya kadar her şey, günahlarına kefarettir.” Risale-i Nur, bu hadisi şöyle şerh eder:
> “Hastalık, sabun gibi günahların kirlerini yıkar, temizler. Hastalıklar, keffaretü’z-zünubdur (günahlara kefarettir). Hadis-i sahih ile sabittir ki; ‘Ermiş ağacı silkmekle nasıl meyveleri düşer, sıtmanın titremesinden günahlar öyle dökülür.'” (Lem’alar).
>
Bu hakikati bilen bir hasta, çektiği ağrıya değil, dökülen günahlarına bakar ve “Elhamdülillah” der.

4. Şefkat ve Hürmet Kaynağı

Hastalık, insan ilişkilerini de tamir eder. Sağlıklı ve güçlü bir insan, bazen çevresindekilere karşı kırıcı veya müstağni (ihtiyaçsız) davranabilir. Fakat hasta olduğunda, fıtratındaki acziyet ortaya çıkar. Bu durum, hem hastanın kalbini yumuşatır hem de çevresindekilerin (akraba ve dostların) şefkat damarlarını tahrik eder.
Hasta, bir evin en nazlı misafiri olur. Ona edilen hizmet, verilen bir bardak su bile sadaka hükmüne geçer. Bilhassa çocuklar veya ihtiyarlar hasta olduğunda, o haneye melekler gibi rahmet yağar.

5. Asıl Hastalık Nedir?

Risale-i Nur’un bu bahiste vurduğu en can alıcı nokta şudur: Maddi hastalık, ebedi hayatı tehdit etmez, bilakis kazandırır. Fakat asıl korkulması gereken hastalık, kalbi ve ruhu öldüren “İmansızlık” ve “Sefahat” (Günah) hastalığıdır.
Üstad Hazretleri, hastalara şöyle seslenir:
> “Dikkat et, sana oh elhamdülillah şükür dediren, senin başından geçmiş elemler, musibetlerin düşünmesi, bir manevî lezzeti deşiyor ki senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevali, lezzettir. O elemler, o musibetler zevaliyle, ruhta bir lezzet irsiyet bırakmış ki düşünmekle deşilse ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler takattur ediyor.”
>
Netice: Hastalık Bir Misafirdir
Bediüzzaman, hastalara “Senin başındaki şimdilik bu muvakkat hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün “Bu da geçer yahu!” de, şekva yerinde şükret.”,
“Ey lüzumsuz merak eden hasta! Sen, hastalığın ağırlığından merak ediyorsun. O merakın, senin hastalığını ağırlaştırır. Hastalığın hafifleşmesini istersen merak etmemeye çalış. Yani hastalığın faydalarını, sevabını ve çabuk geçeceğini düşün, merakı kaldır, hastalığın kökünü kes.
……Hem merakın kendisi de bir hastalıktır. Onun ilacı, hastalığın hikmetini bilmektir. Madem hikmetini, faydasını bildin; o merhemi meraka sür, kurtul. “Âh!” yerine “Oh!” de “Vâ-esefâ!” yerine ‌اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى كُلِّ حَالٍ söyle.”

Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana bir emanettir, bir misafirdir. Vazifesini bitirince gidecektir.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Eyyüb’ün (a.s.) kıssasıyla, hastalığın sabırla nasıl büyük bir mükâfata dönüştüğünü Enbiya Suresi’nde gösterir. Mümin için şifa da hoştur, hastalık da hoştur; çünkü ikisi de Rabbinden gelir. Biri “Cemal” (Güzellik), diğeri “Celal” (Azamet) tecellisidir.

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
15/11/2025

Loading

No ResponsesKasım 16th, 2025