NETİCE VE HATİME: İMANIN İNSANA KAZANDIRDIĞI EBEDİ TESELLİ

image_pdfimage_print

NETİCE VE HATİME: İMANIN İNSANA KAZANDIRDIĞI EBEDİ TESELLİ

Kâinat kitabının sayfalarını çevirdiğimizde ve “Burhan-ı İnnî” (eserden müessire giden delil) metoduyla baktığımızda gördük ki; her şey “Ebed! Ebed!” diye haykırmakta ve bir “Dâr-ı Saadet”i göstermektedir. Peki, bu hakikate iman etmek, insanın şu anki dünya hayatını nasıl değiştirir? “Yokluk” korkusundan kurtulan bir ruh, nasıl bir huzura kavuşur?

1. Yokluk Kâbusundan Varlık Nûruna

Eğer ahiret inancı olmazsa, insan mahlukatın en bedbahtı olur. Çünkü akıl ve şuur sahibidir; geçmişin hüzünlerini ve geleceğin (ölümün) korkularını bugüne taşır. Sevdiklerinin ebediyen yok olacağını, kendisinin de çürüyüp hiçliğe karışacağını düşünen bir insan için dünya, ne kadar süslü olursa olsun, manevi bir cehennemdir.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde ve bilhassa Sözler mecmuasında bu dehşetli hali ve imanın getirdiği nuru şöyle mukayese eder:
> “Madem ölümün mahiyeti hakikat noktasında budur; ona dehşetli bakmak değil bilakis rahmet ve saadetin bir mukaddimesi nazarıyla bakmak gerektir. Hem ehlullahın bir kısmının ölümden korkmaları, ölümün dehşetinden değildir. Belki daha fazla hayır kazanacağım diye vazife-i hayatın idamesinden kazanacakları hayrat içindir.

Evet ehl-i iman için ölüm, rahmet kapısıdır. Ehl-i dalalet için zulümat-ı ebediye kuyusudur.

Lemalar” (Lem’alar, Yirmi Beşinci Lem’a – Hastalar Risalesi’nden)
>
Ahiret inancı, “ölüm” kelimesinin manasını değiştirir. Ölüm; “idam” değil, “terhis”tir. Kabir; karanlık bir kuyu değil, nurlu bir âleme açılan kapıdır. Bu inanç, insanın ruhundaki o derin “ebediyet yarasını” tedavi eden yegâne merhemdir.

2. Hüzünlü Ayrılıkların Vuslata Dönüşmesi

İnsanın en nazik ve hassas damarı “şefkat”tir. İnsan, annesinden, evladından, dostlarından ayrılmaya dayanamaz. Ahiretsiz bir düşüncede, her ölüm ebedi bir ayrılıktır (firak-ı ebedi). Bu düşünce, kalbi paramparça eder.
Ancak “Haşir” ve “Ahiret” hakikati imdada yetiştiğinde, insan anlar ki: Bu ayrılık geçicidir. Sevdikleri yok olmamış, sadece “mekân değiştirmişlerdir” ve ileride “Dâr-ı Saadet”te onlarla tekrar görüşecektir. Bu hakikat, en acı ölümlerde dahi insana sabır ve metanet kuvveti verir.

3. Lezzetlerin Devamı ve Şükür

Önceki analizlerimizde “Bab-ı Kerem ve Rahmet”te değindiğimiz gibi; nimetin devam edeceği inancı, o nimeti hakiki nimet yapar. İnsan bilir ki; bu dünyada tattığı lezzetler, asılları ahirette olan meyvelerin numuneleridir.
Dünyadaki güzelliklerin solması ve bitmesi onu üzmez. Çünkü bilir ki; o güzelliklerin kaynağı olan Esma-i İlahiye bakidir ve o isimlerin tecellileri ahirette daha parlak bir şekilde devam edecektir. Risale-i Nur’un ifadesiyle:
> “Madem O var, her şey var.”
>
Allah’ın varlığı ve ahiretin vaadi, insan için her şeye bedeldir.

Genel Netice: Kâinatın Sırrı Çözülmüştür
Silsile boyunca incelediğimiz İstidat, Hafîziyet, Sultaniyet, Rahmet, Adalet ve Risalet hakikatleri birleştiğinde, şu netice ortaya çıkar:
Bu kâinatın Sahibi, insanı bu dünyaya sadece yemek, içmek ve sonra yok olmak için göndermemiştir. İnsan;
* İstidatlarıyla ebede namzettir,
* Hafîziyetle amelleri kayıt altındadır,
* Sultaniyetle bir Padişahın memurudur,
* Rahmetle beslenen nazlı bir misafirdir,
* Adaletle hesaba çekilecek bir sorumludur,
* Risaletle uyarılmış ve müjdelenmiş bir yolcudur.
Kur’an-ı Kerim, bu büyük müjdeyi ve kurtuluşu şu ayetle ilan eder:
> “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Onlar cennetliklerdir. Yapmakta olduklarına karşılık, orada sürekli kalacaklardır.” (Ahkâf Suresi, 46/13-14)
>

Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
14/11/2025

Loading

No ResponsesKasım 15th, 2025