BAB-I HAFÎZİYET: KAYBOLMAYAN AMELLER VE EBEDİ HASAT
BAB-I HAFÎZİYET: KAYBOLMAYAN AMELLER VE EBEDİ HASAT
Kâinat kitabını dikkatli bir nazarla okuduğumuzda, “Hafîz” (Her şeyi muhafaza eden) isminin tecellisini her zerresinde, her hadisesinde müşahede ederiz. Hiçbir şeyin başıboş bırakılmadığı, en basit bir olayın dahi kaybolmasına müsaade edilmediği bu âlemde, insanın “başıboş” ve amellerinin “neticesiz” kalması, kâinatın nizamına ve Sâni-i Zülcelal’in hikmetine tamamen zıt ve aykırıdır.
1. Kâinatın Hafızası ve “Çekirdek” Mucizesi
Cenab-ı Hak, kudret kaleminin işlediklerini, “Hafîziyet” kanunuyla muhafaza altına alır. Bunun en zahir örneği nebatat âlemidir. Koca bir ağacın bütün tarihçesi, programı ve gelecekteki sureti, mercimek tanesi kadar küçük bir çekirdekte, muazzam bir intizamla derc edilmiştir. O çekirdek, bir nevi “hafıza kutusu”dur.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Onuncu Söz olan Haşir Risalesi’nin Yedinci Hakikati’nde bu manzarayı şöyle tasvir eder:
> “Hiç mümkün müdür ki gökte, yerde, karada, denizde; yaş kuru, küçük büyük, âdi âlî her şeyi kemal-i intizam ve mizan içinde muhafaza edip bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir hafîziyet; insan gibi büyük bir fıtratta, hilafet-i kübra gibi bir rütbede, emanet-i kübra gibi büyük vazifesi olan beşerin rububiyet-i âmmeye temas eden amelleri ve fiilleri muhafaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adalet terazisinde tartılmasın, şayeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, aslâ!”
Sözler
>
Bu ifadelerden anlaşılan şudur: Basit bir çiçeğin, çürüyüp giden yaprağının dahi “programını” ve “suretini” tohumunda saklayan ve bir sonraki baharda aynen iade eden bir Kudret; elbette mahlukatın halifesi olan insanın amellerini zayi etmeyecektir.
2. İnsan: Kâinatın En Önemli Meyvesi
İnsanın ruhunda “gayr-ı mahdud istidadat var. İşte Hafîziyet hakikati, bu istidatların neticelerinin kayda alındığının garantisidir.
Eğer bir padişah, memleketindeki en basit hadiseleri, sineğin kanadının kımıldayışını dahi kaydettiriyorsa; o memleketin en şerefli, en sorumlu ve tasarruf sahibi valisinin (insanın) icraatlarını kaydetmemesi düşünülemez. İnsan, külli bir şuur sahibidir ve “Emanet-i Kübra”yı yüklenmiştir. Dolayısıyla onun her bir fiili, ebedi âlemde ya bir cennet tohumu ya da cehennem zakkumu olarak sümbüllenecektir.
3. Aynalar ve Yansımalar: Gaybî Fotoğraf Makineleri
Bugün maddi fenlerin de isbat ettiği üzere, hiçbir ses ve hiçbir suret yok olmamaktadır. Sesler dalgalar halinde, suretler ışık vasıtasıyla fezada gezmekte ve mahfuz kalmaktadır. Bu fıtri kanun, “Levh-i Mahfuz” hakikatinin maddi âlemdeki küçük bir numunesidir.
İnsanın mahiyeti ve amelleri, “Kiramen Kâtibin” melekleri tarafından kaydedildiği gibi, insanın kendi hafızasında, vicdanında ve kâinatın hafızasında da hıfzedilmektedir.
> Demek ki; şu hafızalar, o Levh-i Mahfuz’un sermedî manzaralarının, birer el kadar küçük numuneleridir.
>
İnsanın hafızası, onun ahiretteki muhasebesi için bir “senet” ve bir “belge” hükmündedir.
Netice: Muhafaza, Muhasebeyi İktiza Eder
Madem her şey muhafaza ediliyor ve kaydediliyor; demek ki bir mahkeme var. Kayıt, hesabı ve muhasebeyi netice verir. Bir tohumun saklanması, onun toprağa atılıp yeni bir hayata başlaması içindir. İnsanın amellerinin saklanması da, haşir meydanında “Kitabını oku!” emrine muhatap olması ve ebedi hayattaki yerinin tayini içindir.
Bu hakikat, Kur’an-ı Kerim’in şu cihan şümul beyanıyla sabitlenmiştir:
> “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” (Zilzâl Suresi, 99/7-8)
>
Özetle; insanın fıtratındaki ebed arzusu (istidat) ile kâinattaki muhafaza kanunu (hafîziyet) birleştiğinde, ahiretin vücudu şüphe götürmez bir “hakikat-i katıa” olarak ortaya çıkar.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
13/11/2025
![]()

