RİSÂLE-İ NUR-DA DUA- 2 –
RİSÂLE-İ NUR-DA DUA- 2 –
Duanın Mahiyeti: Ubudiyetin Ruhu ve Tevhidin İlanı
Risale-i Nur Külliyatı’nda duanın mahiyeti, onun her şeyden evvel bir ibadet olduğu cihetiyle ele alınır. Dua, kulun kendi aczini ve fakrını dergâh-ı İlâhiyeye arz etmesi hasebiyle, ubudiyetin ruhu ve halis bir imanın neticesidir.
Bu hakikat, Kur’an-ı Kerim’de dua ile ibadeti birleştiren ayet-i kerimelerle teyit edilir. Cenâb-ı Hak, duayı terk etmeyi bir “kibir” ve ibadetten yüz çevirme olarak vasıflandırır:
$(Meali){ Rabbiniz şöyle buyurdu: “Bana dua edin, size icabet edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir.” }$
(Mü’min, 40/60)
Bu ayet, duanın sadece bir “istek” listesi olmadığını, bizatihi “kulluk” (ibadet) olduğunu gösterir. Zira dua eden kimse, “Kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenâb-ı Hak işitir.” itikadıyla, O’nun her şeye Kadir (Kadir-i Mutlak) ve her şeyi Bilen (Alîm-i Mutlak) olduğunu, yani Tevhid’i ilan etmiş olur.
Bu sebeple, insanın ehemmiyeti ve kıymeti, ancak bu ubudiyet şuuruyla yaptığı dua nisbetindedir.
$( Meali){ De ki: “Duanız olmazsa rabbim size ne diye değer versin ki? Siz (Peygamber’in getirdiğini) yalan saydınız, bu yüzden azap yakanızı bırakmayacak!” }$
(Furkān, 25/77)
Kâinatın Üç Lisanlı Duası: İstidat, İhtiyaç ve Kavl
“Üç kısım dua”, kâinattaki bu ubudiyetin cihanşümul (evrensel) yapısını gösterir. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu üç nevi duayı ekseriyetle Mektubat ve Mesnevi-i Nuriye gibi eserlerinde izah eder:
• İstidadî Dua (Kabiliyet Lisanıyla): Bu, bütün tohumların, çekirdeklerin ve varlıkların “olmak” istedikleri kâmil surete (mükemmel yapıya) kavuşmak için yaptıkları duadır. (Bkz. Mesnevi-i Nuriye, Şule). Bir buğday tanesinin sümbül olmak, bir yumurtanın kuş olmak istemesi; hatta sebeplerin bir araya gelmesi (esbabın içtimaı), neticeyi (müsebbebi) Cenâb-ı Hak’tan istemek için bir lisan-ı istidat duasıdır.
• İhtiyacî Dua (İhtiyaç Lisanıyla): Bu, bütün zîhayatların (canlıların) fıtrî ihtiyaçlarının lisanıdır. Sizin de belirttiğiniz gibi bitkilerin suya, güneşe yönelmesi, hayvanatın rızık talebi, hatta midenin açlık hissiyle rızık istemesi, fiilî ve hâlî birer ihtiyacî duadır.
• Kavlî Dua (Söz Lisanıyla): Bu, şuurlu varlıklar olan insanların ve cinlerin lisan ve kalp ile yaptıkları meşhur duadır.
Bu açıdan bakıldığında, küre-i arz baştan başa muazzam bir dua ve zikir halindedir. İnsanın kavlî duası, bu kâinat senfonisine iştirak ederek o muazzam sese tesanüd (dayanışma) eder. Hatta Risale-i Nur’un nazarına göre, kâinatın yaratılış sebeplerinden (sebeb-i hilkat-ı alem) biri de, bu kâinatın neticesi olan insanın ve bilhassa Fahr-i Kâinat Aleyhissalâtü Vesselâm’ın cihanşümul duasıdır
İcabet ve Kabul Sırrı: Hikmet ve Rahmetin Tecellisi
Dua bahsinde en çok zihinleri meşgul eden husus, duanın kabul edilip edilmediği meselesidir.
İcabet (cevap vermek) başkadır, Kabul (aynen yerine getirmek) başkadır.
Cenâb-ı Hak, her duaya mutlaka cevap (icabet) verir. Bu O’nun “Karîb” (yakın) ve “Mucîb” (icabet eden) isimlerinin muktezasıdır.
$( Meali){ Kullarım sana beni sorduklarında bilsinler ki ben, şüphesiz onlara çok yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar. }$
(Bakara, 2/186)
Ayet “duasını kabul ederim” (أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ – ücîbü da’vete’d-dâ’) buyurur. Risale-i Nur, bu “icabet”in, istenen şeyin “aynen verilmesi” demek olmadığını, bilakis Hikmet-i İlâhiyye’ye tabi olduğunu ders verir.
Mesela: “doktor” misali bu sırrı açar: Hasta, doktordan hikmetine ve hastalığının mizacına aykırı bir ilaç istese, doktor “Ne istersin?” diye icabet eder (cevap verir), lakin o zararlı ilacı vermeyerek kabul etmez. Yahut daha faydalısını verir.
Aynen öyle de, Cenâb-ı Hak, kulunun duasına :
• Ya aynen istediğini (matlubunu) verir.
• Ya daha evlâsını (daha hayırlısını) verir (Erkek evlat isteyene Hz. Meryem gibi bir kız evladı vermesi gibi).
• Ya da fani dünyaya dair isteğini, ebedi olan ahireti hesabına kabul eder (Dünya saadeti isterken, onu ahiret saadetine çevirir).
• Veya o duanın ibadet cihetini kabul eder, ahirette sevap olarak verir.
Bu sebeple, “Duam kabul olmadı” demek yerine, “Henüz vakti gelmedi” veya “Daha hayırlı bir surette kabul edildi” demek, imanın ve ubudiyetin gereğidir.
Duanın Vakti ve Esbab-ı Kabul (Kabul Sebepleri)
Madem dua bir ibadettir, o halde o ibadetin vaktini bildiren alâmetler vardır. Mesela:dünyevi maksatlar ve başa gelen belalar, duanın neticesi değil, o duanın vaktidir.
• Yağmursuzluk, “Yağmur Namazı” vaktinin geldiğini ilan eder.
• Güneş tutulması, “Küsuf Namazı” vaktini bildirir.
• Zalimlerin tasallutu ve belaların gelişi ise, hususi dualar ve tazarrular için birer vakittir.
Bu vakitler girdiği zaman, o ibadetin (duanın) yapılması gerekir. Eğer dünyevi maksat hâsıl olursa (mesela yağmur yağarsa), nurun alâ nur (nur üstüne nur) olur; hem ibadet yapılır hem maksat hâsıl olur. Eğer maksat hâsıl olmazsa, “Dua kabul olmadı” denilemez, zira o ibadetin semeresi asıl ahirette alınacaktır.
Bu ibadetin makbuliyet şartları ise sarih bir şekilde sıralanmıştır:
• İhlas: Duanın, dünyevi matlubun tahsiline değil, sırf ibadet kasdıyla yapılması.
• Tevbe ve İstiğfar: Duaya başlamadan evvel manevi bir temizlik (Baştan istiğfar).
• Salavat: Duanın hitamında Rahmeten li’l-Âlemîn’e (sav) salavat getirmek (İki makbul duanın [istiğfar ve salavat] arasındaki dua makbul olur).
• Hususi Vakit ve Mekânlar: Cuma günü (hususan saat-i icabe), mübarek üç aylar, Ramazan ve Kadir Gecesi gibi vakitler.
• Iztırar Hali: Kişinin tam bir çaresizlik ve acz içinde kalarak, bütün esbaptan ümidini kesip doğrudan Rabbine iltica etmesi. Bu hal, duanın en mühim kabul sebeplerindendir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu hale işaret edilir:
$( Meali){ Yahut duçar kaldığında ona kim icabet ediyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzünün halifeleri yapıyor? Allah’tan başka bir ilah mı var? Ne kıt düşünüyorsunuz! }$
(Neml, 27/62)
Hz. Yunus (as)’ın münacatı (Birinci Lem’a) ve Hz. Eyyüb (as)’ın münacatı (İkinci Lem’a), bu ıztırar halinin ve acz-i tam ile yapılan duanın en azîm nümuneleridir.
Netice: “Eğer Vermek İstemeseydi, İstemek Vermezdi.”
Risale-i Nur’un dua bahsindeki en mühim müjdesi, bu kelâm-ı kibardır (Bkz. Mektubat, 24. Mektup).
Cenâb-ı Hak, bize “isteme” duygusunu ve “dua etme” kabiliyetini vermişse, bu mutlaka “vermek” istediğinin isbatıdır.
Eğer Rahmet hazinelerinden bize ihsanda bulunmayı murad etmeseydi, o hazinelerin anahtarı olan isteme kabiliyetini ve dua hissini bize vermezdi. Bu hakikat, kulun duaya sarılması için en büyük bir teşvik ve Rahmet-i İlâhiyye’ye karşı hüsn-ü zannın zirvesidir.
Bakınız:
https://tesbitler.com/2015/01/01/risale-i-nur-da-dua/
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
12/11/2025
![]()

