KUR’AN-IN KIRK VECHİ İ’CAZI

KUR’AN-IN KIRK VECHİ İ’CAZI

 

“Risale-i Nur’da kırk vech-i i’cazı ispat edilen ve kırk taife ve tabaka-i nâsa ve herbir tabakaya karşı bir nevi i’câzını gösterdiği kerametli ve harikalı On Dokuzuncu Mektupta beyan olunan ve Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm bin mu’cizâtıyla onun bir mu’cizesi olarak hak kelâmullah olduğu kat’î ispat edilen Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan, hiçbir cihette imkânı var mı ki, o Mütekellim-i Ezelî ve o Sâni-i Sermedînin kelâmı ve fermanı olmasın? Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ!”
Asa-yı Musa.52

******

* Mu’cizât-ı Ahmediyye (A.S.M.) delili: Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın hakkaniyeti, (On Dokuzuncu Mektup’ta izah edildiği üzere) “kırk taife-i nâs”ın şahit olduğu binlerce mucizesiyle ispatlanmıştır. Kur’ân ise, O’nun (A.S.M.) en büyük, ebedî ve cihan şümul mucizesidir.
* Mu’cizât-ı Kur’âniyye delili: Kur’ân, Peygamber’in (A.S.M.) bir mucizesi olmakla beraber, kendi başına da (Yirmi Beşinci Söz’de izah edildiği üzere) “kırk vech-i i’câzı” bulunan bir Kelâmullah harikasıdır.
İktibasdaki “kırk taifeye bir nevi i’câzını göstermesi” ifadesi, bu iki delili birleştirir: Nasıl ki Peygamber (A.S.M.) her bir zümreye onların anlayacağı dilden bir mucize göstermişse, O’nun en büyük mucizesi olan Kur’ân da, aynı “kırk taifeye” ve onlardan kıyamete kadar gelecek her tabakaya, kendi istidatlarına ve anlayışlarına münasip bir i’câz penceresi açar.
Risale-i Nur Külliyatı’nın ilgili bahisleri (hususan 19. Mektup ve 25. Söz) muvacehesinde verdiğimiz cevaplar aşağıdadır:
1. Kur’ân’ın ‘Kırk Vech-i İ’câzı’ Nedir?
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Yirmi Beşinci Söz (Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi)’nde, Kur’ân’ın i’câzını “kırk pencereli bir saraya” benzetir. Her bir pencere, onun Allah kelâmı (Kelâmullah) olduğuna dair farklı bir isbatı, farklı bir parlaklığı gösterir. Bu “kırk vecih” (yön, cihet), esasta Kur’ân’ın mucizeviliğinin kırk farklı boyutudur.
Bunların tamamını tek tek saymak yerine, Risale-i Nur’da zikredilen en küllî (bütüncül) ve temel vecihleri şöyle tasnif edebiliriz:
* Belâgatındaki İ’câz: Kur’ân’ın nazmı (dizilişi), üslubu ve lafzındaki harika selâset (akıcılık), fesâhat (açıklık) ve belâgat (edebî üstünlük). En büyük Arap edip ve şairlerini taklitten âciz bırakması.
* Manasındaki Câmiiyet ve İ’câz: Bir tek cümlesi veya kıssası ile aynı anda farklı asırlara, farklı anlayış seviyelerine (avamdan en derin âlimlere kadar) hitap edebilmesi ve her birinin kendi hissesini alabilmesi.
* İhbarât-ı Gaybiye (Gaybdan Haber Vermesi):
* Geçmişe Dair İhbarât: Geçmiş peygamberlerin ve kavimlerin hallerini, Tevrat ve İncil’deki ihtilafları düzelterek, en doğru ve net surette haber vermesi.
* Geleceğe Dair İhbarât: Rumların galibiyeti, Mekke’nin fethi gibi vuku bulmadan önce haber verdiği hadiselerin aynen tahakkuk etmesi.
* Hakâik-i İlahî ve Kevniyedeki İ’câz: Tevhid, nübüvvet, haşir gibi en derin ve en mühim hakikatleri, en basit bir insana dahi kabul ettirecek bir katiyet ve açıklıkla beyan etmesi.
* Şebâbeti (Gençliği): Asırlar geçtikçe ihtiyarlamak yerine, bilakis tefsir ilimlerinin ve fenlerin (bilimlerin) inkişafıyla manasının daha da parlaması ve gençleşmesi.
* Ümmiyye-i Sadıka’dan (Okuma yazma bilmeyen, sadık Zât’tan) Zuhûru: Beşerî hiçbir tahsili olmayan bir Zât’ın (A.S.M.) lisanından, cihan şümul bir inkılabı yapacak ve kıyamete kadar gelecek bütün ilimlere ve tabakalara rehber olacak böyle bir kitabın zuhûr etmesi.

2. ‘Kırk Taife ve Tabaka-i Nâs’ Kimlerdir?
Bu “kırk taife,” On Dokuzuncu Mektup (Mu’cizât-ı Ahmediyye Risalesi)’nde, Peygamber Efendimiz’in (A.S.M.) risâletini (peygamberliğini) tasdik eden ve O’nun mucizelerine şahit olan gruplardır. Buradaki “kırk” sayısı, kesretten (çokluktan) kinayedir ve mevcudâtın (varlıkların) ve insanların hemen her sınıfını ihtiva ettiğini gösterir.
Kur’ân, bu taifelerin tamamına hitap eden en büyük mucizedir. Bu taifeleri, 19. Mektup’taki tasnife göre şöyle gruplandırabiliriz:
A. İnsan Taifeleri:
* Ehl-i İlim ve Ulemâ: (Âlimler, filozoflar/hikmet ehli)
* Ehl-i Belâgat ve Şuarâ: (Şairler, hatipler, edebiyatçılar)
* Ehl-i Siyaset ve Hükümdârlar: (Devlet reisleri, idareciler)
* Askerler ve Kumandanlar: (Savaş ve strateji ehli)
* Avam-ı Nâs: (Halkın geneli)
* Çocuklar, Kadınlar, Hastalar, Zayıflar: (Toplumun farklı hassas kesimleri)
* Kâhinler ve Gaybdan Haber Verenler: (O devrin mâneviyat ve gayb haberlerine aşina olanları)

B. Diğer Mahlûkat Taifeleri: (Bunlar da Kur’ân’ın davetine ve Peygamber’in (A.S.M.) risâletine şahittir)
* Cinler
* Melekler (Melâike)
* Hayvanât (Hayvanlar)
* Nebâtât (Bitkiler, ağaçlar)
* Cemâdât (Cansız varlıklar, taşlar, ay, güneş)
3. Herbir Tabakaya Gösterilen İ’câz ve Kur’ân’dan Misaller
Kur’ân’ın bu farklı taifelere kendi “dillerinden” nasıl bir i’câz gösterdiğine dair bazı misaller ve ayetler:
Taife 1: Ehl-i Belâgat ve Şairler (Edebiyat Ustaları)
* Gösterilen İ’câz Vech-i: Belâgattaki İ’câzı (Edebî Mucizeviliği).
* İzahı: Kur’ân, şiir ve hitabetin zirvede olduğu bir dönemde, en büyük ediplere meydan okumuş (tehaddî etmiş) ve onları bir tek sûresinin benzerini getirmekten âciz bırakmıştır. Bu acziyet, onun beşer kelâmı olmadığını, ancak Kelâmullah olduğunu ispat etmiştir.
* Misal Ayet (Meydan Okuma):
> Bakara 2:23 : “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimizden (Kur’an’dan) şüphe içinde iseniz, haydi onun benzeri bir sûre getirin; eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.”
>
* Mürâdif Ayet (Acziyetin İlanı):
> İsrâ 17:88 : “De ki: ‘Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini getiremezler.'”
>
Taife 2: Kâhinler ve Gaybdan Haber Verenler
* Gösterilen İ’câz Vech-i: İhbarât-ı Gaybiye (Gelecekten Haber Vermesi).
* İzahı: O dönemin kâhinleri, eksik ve yalanla karışık (çoğunlukla cinlerden alınan) gaybî haberler verirken; Kur’ân, katiyetle, net ve şüphesiz bir surette gelecekte yaşanacak hadiseleri haber vermiş ve bu haberler aynen vuku bulmuştur. Bu durum, Kur’ân’ın haber kaynağının, gaybı bilen Allâmu’l-Guyûb olduğunu göstermiştir.
* Misal Ayet (Rumların Galibiyeti):
> Rûm 30:2-4 : “Romalılar, yenilgiye uğradılar. (Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın bir yerde. Onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah’ındır. O gün mü’minler, Allah’ın yardımıyla sevineceklerdir.”
>
* Mürâdif Ayet (Mekke’nin Fethi):
> Fetih 48:27 : “Andolsun, Allah, Peygamberinin rüyasını doğru çıkardı. Allah dilerse, siz güven içinde, başlarınızı kazıtmış veya saçlarınızı kısaltmış olarak, korkmadan Mescid-i Harâm’a gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğinizi bildi, bunun dışında size yakın bir fetih de verdi.”
>
Taife 3: Ehl-i İlim ve Ulemâ (Âlimler ve Hikmet Ehli)
* Gösterilen İ’câz Vech-i: Hakâik-i İlahî ve Kevnî Câmiiyeti (İlmî ve Tevhîdî Hakikatler).
* İzahı: Felsefenin (hikmetin) ve ilmin çözemediği, varlığın aslı, hayatın gayesi, ölümden sonraki hayat (haşir) ve kâinatın Sâni’i (Yaratıcısı) gibi en derin meseleleri, en âmi bir insana dahi bir sayfada (misal: Haşr Sûresi’nin son ayetleri) veya bir sûrede (misal: İhlâs Sûresi) tam bir vuzûhiyetle ders vermesi, onun ilmî i’câzıdır.
* Misal Ayet (Tevhîd’in Özü):
> İhlâs 112:1-4 : “De ki: O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir (Her şey O’na muhtaçtır, O, hiçbir şeye muhtaç değildir). O, doğurmamış ve doğmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.”
>
* Mürâdif Ayet (Kâinatın Yaratılışına İşaret):
> Enbiyâ 21:30 : “İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?”
>
Taife 4: Avam-ı Nâs ve Ehl-i İhtiyaç (Halk ve İhtiyaç Sahipleri)
* Gösterilen İ’câz Vech-i: Her Seviyeye Hitap Etmesi ve Tesellisi (Manevî Rehberlik).
* İzahı: Kur’ân, sadece yüksek tabakalara değil, hayatın zorluklarıyla boğuşan, okuma yazması olmayan, teselliye ve rehberliğe muhtaç olan avam tabakasına da en mükemmel bir rehber, en tesirli bir şifa olmuştur. Onun ayetlerindeki merhamet, ümit ve kolaylık vaadi, bu tabakanın ruhunu fethetmiştir.
* Misal Ayet (Rahmetin Genişliği):
> Zümer 39:53 : “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'”
>
* Mürâdif Ayet (Kolaylık Vaadi):
> İnşirâh 94:5-6 : “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”
>
Netice olarak, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan; belâgat ehline belâgatıyla, âlimlere hakikatleriyle, kâhinlere gaybî haberleriyle, idarecilere adalet düsturlarıyla, avama teselli ve rehberliğiyle… kısacası “kırk taifenin” her birine, onların anlayacağı ve teslim olacağı bir cihetten mucizeliğini göstermiş ve ispat etmiştir.
Bu vaziyet, onun Mütekellim-i Ezelî olan Allah’ın kelâmı olduğunu güneş gibi âşikâr kılar.

***********

Kur’ân-ı Kerîm’in, hitap ettiği taifelerin en genişini ve en temelini teşkil eden “avam-ı nâs”a (genel halk tabakasına) bakan i’câz vecihini (mucizevilik yönünü) de tahlil edelim:

5. Avam-ı Nâs, Hastalar, Zayıflar ve Ehl-i İhtiyaç (Halk, İhtiyaç Sahipleri ve Kalbi Kırıklar)
* Onlara Gösterdiği İ’câz Vech-i: Manevî Şifâ, Kapsayıcı Rahmet, Tam Teselli ve Kolaylaştırıcı Rehberlik.
* İzahı ve Tahlili: Bu geniş tabaka, ekseriyetle nazarî (teorik) ilimlerin derinliklerinde, belâgatın inceliklerinde veya siyasetin karmaşık düsturlarında değildir. Onların hayatı; korku, endişe, hüzün, hastalık, fakirlik, ölüm, ayrılık ve adalet arayışı gibi en temel insani tecrübelerle doludur.
Bu taifeye Kur’ân’ın gösterdiği i’câz şudur: Felsefenin (hikmetin) ve psikolojinin asırlarca uğraşıp tam manasıyla tatmin edemediği insan ruhunun en derin yaralarına, en basit ve en avamî bir ferdin dahi anlayacağı bir surette, doğrudan ve tam bir şifa ile merhem olmasıdır.
Kur’ân, en büyük musibet olan “ölüm”ü bir “hiçlik” olmaktan çıkarıp “ebedî bir hayata geçiş” olarak tasvir eder. Fakirliği bir “zillet” değil, “sabırla ebedî bir zenginliği kazanma vesilesi” olarak gösterir. Hastalığı bir “azap” değil, “günahlara kefaret ve mânevî bir terakki” olarak tanımlar. Zalimin zulmünü “karşılıksız” bırakmayıp, “Mahkeme-i Kübrâ”yı (Büyük Mahkeme) ilân ederek mazlumun kalbini teselli eder.
Bu, beşerî bir telkinin, bir felsefî tesellinin çok fevkindedir. Zira Kur’ân, bunu sadece bir “tavsiye” olarak değil, kâinatın Sahibi namına “vaad” ve “emir” olarak yapar. İşte bu sarsılmaz dayanak noktası, en âmi bir mü’minin dahi, en büyük bir musibet karşısında, en büyük bir filozoftan daha metanetli durmasını sağlar. Bu “mânevî kuvvet” ve “şifa”, Kur’ân’ın bu tabakaya gösterdiği en parlak i’câzıdır.
* Misal Ayetler ve İzahları:
* Günahkârlara ve Ümitsizlere Teselli:
> Zümer 39:53 : “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.'”
>
* İzah: Geçmişin hataları altında ezilen ve kurtuluş ümidi kalmadığını düşünen bir insana, beşerî hiçbir söz, bu ayetin verdiği genişlikte bir ümit ve teselli veremez. Kâinatın Sahibinin (C.C.) af kapısını bizzat açtığını ve “bütün günahları” kapsadığını ilân etmesi, ruh için tam bir şifadır.
* Musibetzedelere ve Dertlilere Teselli:
> Bakara 2:155-156 : “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele! Onlar; başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.”
>
* İzah: Bu ayetler, hayatın kaçınılmaz imtihanları (korku, açlık, mal ve can kaybı) karşısında insana bir “duruş” ve “mânâ” kazandırır. Musibeti bir “isyan” vesilesi değil, “inâ lillâh…” (Biz Allah’a aidiz) diyerek “sabır” ve “teslimiyet” ile müjdelenme vesilesi kılar. Bu, acıyı dindiren değil, acıyı “mânâlandıran” ve “sevaba” çeviren bir i’câzdır.
* Hayatın Zorlukları ve Sıkıntılar İçindekilere Teselli:
> İnşirâh 94:5-6 : “Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.”
>
* İzah: En âmi bir insanın dahi ezberinde olan bu ayetler, en karanlık anda bir ümit ışığıdır. Zorluğun “içinde” veya “hemen ardından” bir kolaylığın geleceğini, kâinatın Rabbi namına iki defa te’kid ederek (pekiştirerek) vaad etmesi, ruhun direncini ayakta tutan en kuvvetli bir mânevî ilaçtır.
* Yalnızlara ve Kendini Çaresiz Hissedenlere Teselli:
> Bakara 2:186 : “Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara) çok yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar ve bana inansınlar.”
>
* İzah: İnsanın en temel ihtiyacı “duyulmak”tır. Bu ayet, Allah (C.C.) ile kul arasına hiçbir vasıta koymadan, “Ben yakınım” ve “duaya cevap veririm” diyerek, en zayıf, en kimsesiz kulun dahi sesinin doğrudan Arş-ı A’lâ’da işitildiğini ve O’nunla muhatap olabildiğini ilân eder. Bu, avam-ı nâs için en büyük bir kuvvet ve şereftir.
Netice olarak Kur’ân; âlime ilmiyle, edibe belâgatıyla hitap ettiği gibi; en geniş taife olan avama da onların en temel ihtiyacı olan “rahmet”, “şifa”, “teselli” ve “ümit” diliyle hitap etmiş, onların ruh dünyalarında en büyük inkılabı yaparak mucizeliğini her an, her fert üzerinde göstermiş ve göstermektedir.

 

Hazırlayan: Mehmet Özçelik

 www.tesbitler.com
30/10/2025

Loading

No ResponsesEkim 31st, 2025