Hukuk Komada: Çivisi Çıkmış Bir Adalet Sisteminin Anatomisi
Hukuk Komada: Çivisi Çıkmış Bir Adalet Sisteminin Anatomisi
Daha önceleri hukuk ile ilgili yazmış olduğum yazılardan birkaçını dört farklı yapay zekaya vererek konuları özetleyip bir makale yazmasını istedim.[1]
İşte ortaya çıkan dört farklı makale ve yapay zekanın bazı tavsiyeler:
*******
Çok kapsamlı ve derinlikli bir yazı hazırlamışsınız. Aslında üç ana omurgada toplanıyor diyebiliriz:
- Hukuk sisteminin komada oluşu → Suçlunun cesaret kazanması, mağdurun korunmaması, polisin emeğinin boşa gitmesi.
- Eğitimdeki disiplin ve adalet açığı → Öğretmen ve çalışkan öğrencilerin mağdur olması, suistimallerin affedilmesi.
- Hukuk-terör ilişkisi → Yetersiz hukuk düzeninin, terörü ve terör sevicilerini güçlendirmesi.
Yazınızda tarihî örnekler, şahsi tecrübeler ve güncel siyasetle bağlantılar iç içe geçmiş. Bunu daha da güçlendirmek için birkaç öneri ekleyebilirim:
Başlıklandırma ve alt başlıklar: Yazı zaten bölümlere ayrılmış, fakat alt başlıklar daha kısa ve vurucu olursa okuyucunun dikkatini daha çok çeker (ör. “Cezasızlığın Cesareti – Mağdurun Sessizliği” gibi).
Veciz ifadeler: Zaten çok güzel nükteler var, bunları “kutucuk alıntı” gibi ayırarak öne çıkarabilirsiniz. Mesela:
> “Devletlerin batışı, hukukun çöküşüyledir. Adalet ölünce, devlet de ölür.”
Ayet ve tarihî referanslar: Hz. Ömer’in adalet hassasiyetini çok iyi işlemişsiniz. Buna ek olarak Nisa 58 (“Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder”) gibi bir ayet, yazının Kur’ânî çerçevesini de güçlendirir.
Çıkış yolu vurgusu: “Hukuk ölürse devlet ölür” vurgusunu, çözüm yollarıyla bağlayarak bitirmek yazıyı daha umutlu kılar. “Caydırıcı ceza”, “şeffaf yargı”, “liyakat”, “sahtecilikle mücadele” gibi maddeleri daha da keskinleştirebilirsiniz.
Bir de şu tespitinizi daha belirgin hale getirmek faydalı olur:
👉 Hukukun krizi sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın en büyük problemidir. Güçlülerin hukukunun egemen olduğu çağda, terör de, zulüm de, işgal de bu boşluktan beslenmektedir.
********
### Türkiye’nin En Büyük Problemi: Hukuk Krizi
#### Giriş: Hukukun Komada Olduğu Bir Toplum
Tarih boyunca devletlerin temel taşı adalet olmuştur. Adaletin güçlü olduğu yerlerde huzur ve medeniyet yeşermiş, zayıfladığı toplumlarda ise çürüme ve çöküş kaçınılmaz olmuştur. Bugün Türkiye’de hukuk sistemi, “komada” bir hasta gibi nefes almakta zorlanıyor. Eskiden kırk yamalı bohça olan hukuk, artık dört yüz yamalı bir hale gelmiş durumda. Suçlular cesaretlenirken, mağdurlar unutuluyor; polisler hayatlarını riske atarken, çabaları fiyaskoyla sonuçlanıyor. Bu kriz, sadece adliyelerde değil, eğitimden teröre kadar her alanda kendini gösteriyor. Yazılarımda defalarca vurguladığım gibi, Türkiye’nin birinci problemi hukuk problemidir. Adalet ölürse, devlet de ölür.
#### Hukukun Çivisi Çıkmış: Suç ve Cezasızlık
Hukuk sistemimizdeki en büyük yara, cezasızlığın sıradanlaşmasıdır. Suç dosyaları odalara sığmazken, suçluların işlediği suç sayısı yaşlarından fazla oluyor. Hakimler ve savcılar kararlarını “falan maddeye göre” verirken, vicdan ve akıl göz ardı ediliyor. Polisler, suçluları yakalamak için canlarını ortaya koyuyor, ancak kısa sürede serbest bırakılan suçlular dalga geçercesine sokaklara dönüyor. Hapishanelerde tanık olduğum hırsızlar, söz verdikleri halde bir hafta sonra yeni soygun planları yapıyor. Emniyet amirleri, tanıdıkları hırsızların “siz işe gidiyorsunuz, biz de” diye alay etmesinden dert yanıyor. Bu durum, toplumu “Batsın böyle hukuk!” dedirtecek noktaya getiriyor.
Mağdurlar korunmazken, suçlulara verilen cezalar yetersiz kalıyor. Kadınları bıçaklayan caniler adli kontrolle salıveriliyor, doktorlara saldıranlar kamuoyu baskısıyla tutuklanıyor. Bu, sadece bireysel trajediler değil; sistemik bir çöküşün işaretidir.
Tarihten örnekler net: Roma, Abbasi ve Osmanlı, adaletin zayıfladığı dönemlerde yıkıldı. Hz. Ömer’in koyun sorumluluğu gibi, bugün can, mal ve onur güvenliği tehdit altında.
Mevlâna’nın sözüyle, adalet “bir şeyi yerli yerine koymak” tır; ancak bugün değerler altüst edilmiş, suç ödüllendirilir hale gelmiş.
#### Eğitimde Hukuk Açığı: Disiplinsizlik ve Sahtecilik
Hukuk krizi, Milli Eğitim sistemine de sıçramış durumda. Okullardaki disiplin kurulları ciddiyetsiz; öğretmenleri rencide eden, huzuru bozan öğrenciler yıl sonunda affediliyor. Bu, sorumlu öğretmenleri nefretle doldururken, çalışkan öğrencileri mağdur ediyor. CİMER’e yazdığım şikayetler, geçiştirme cevaplarıyla karşılandı; yaşanan gerçekler görmezden geliniyor. Sahte diplomalar, çalıntı sorular gibi skandallar, sistemin temelini kemiriyor. Eğitimde adalet olmayınca, genç nesillerin karakter inşası bozuluyor; okullar, kuralsızlığın egemen olduğu kurumlara dönüşüyor.
#### Terör ve Hukukun Yetersizliği: Beslenen Canavar
Terör, hukuktaki açık ve yetersizliklerden besleniyor. PKK gibi örgütler, hukuk boşluklarından yararlanarak güçleniyor. DEM Partisi’nin TBMM’deki milletvekilleri ve aldığı hazine yardımları (yaklaşık 940 milyon lira), şehit ailelerinin hakkını terör yuvasına aktarıyor. MHP lideri Bahçeli’nin ifadesiyle, bu paralar “kurşun, silah ve bomba” ya dönüşüyor. Anayasa Mahkemesi’nin “Barış Bildirisi” imzacılarını aklayan kararı, PKK’ya destek verenleri meşrulaştırırken, orduyu ve polisi “katil” konumuna düşürüyor. Bu, teröre güç veriyor; askerler şehit olurken, terör sevicilerine maaş veriliyor.
Uluslararası boyutta da hukuk yokluğu terör üretiyor. İsrail’in Gazze’deki soykırımı, ABD’li Albay McGregor’un itiraflarıyla toprak genişletme planı olarak ortaya çıkıyor. PKK, petrol ve Ortadoğu şekillendirme meselesinin parçası. Rusya’daki konser salonu saldırısı gibi olaylar, küresel terörün hukuk boşluğunda büyüdüğünü gösteriyor. Hukuk güçlülerin elinde kukla olunca, terör devletleri gibi İsrail cinayetlerine göz yumuluyor. ABD Savunma Bakanı’nın 25 bin kadın ve çocuğun öldürülmesini kabul etmesi, bu hukuksuzluğun zirvesi.
Van’daki belediye başkanı seçimi skandalı gibi örnekler, terörün hukuktan beslendiğini isbatlıyor. İdam gibi caydırıcı cezalar kaldırılınca, Öcalan gibi figürler etrafında ihanet artıyor. Ergenekon davası gibi süreçler, müebbet hapislerden serbest bırakmalara dönüyor. Terör, hukuk yamalarından sızıyor; zalime hürriyet tanınırken, mazlumlar yanıyor.
#### Musibetleri Davet Eden Hukuksuzluk
Adalet tam uygulanmazsa, musibetler artar. Orman yangınları yakanlara sadece hapis tehdidi, caydırıcı olmuyor; iyi hal indirimleri cesaret veriyor. Aç canavara merhamet, iştahını kabartır. Öcalan’ın idamı kaldırılınca terör arttı; avukatlarının mesajları ihanet zincirini uzattı. Çin’de kedileri kurtaran operasyon gibi zaferler, hukukun caydırıcılığını gösteriyor. Türkiye’de ise hukuk krizi, darbelerden kalma zincirleri kırılmamış halde bırakıyor. Anayasa Mahkemesi’nin meclis kararlarını iptali, azınlık hukukunun çoğunluğa tahakkümünü sürdürüyor.
Ayasofya’nın açılması gibi konularda bile dış baskılar ağır basıyor; Patrik Bartholomeos’un çağrıları, İslam’a sırt çevirme tehdidiyle geliyor. Çoklu baro sistemi eleştirileri, mezhepçi yapı türeteceği iddiasıyla sol zihniyeti korumaya çalışıyor. Osmanlı’nın evrensel hukuku gibi, azınlık ve çoğunluğu koruyan bir sistem şart.
#### Çıkış Yolu: Hukuku Diriltmek
Normalleşme, hukuk normlarının umumu kucaklamasıyla mümkün. Darbe hukuku yerine, vicdanlı ve adil bir sistem kurulmalı. Cezalar caydırıcı olmalı; fail değil, mağdur korunmalı. İslam hukukunun kısas gibi prensipleri tartışılmalı. Hakimler hesap vermeli; “adli kontrol” gibi kaçamaklar kaldırılmalı. Eğitimde disiplin kurulları kararlı işlemeli, sahtecilik köklü mücadeleyle bitirilmeli.
#### Sonuç: Adaletin Zaferi, Devletin Bekası
Hukuk, milletin ruhudur; çürürse devlet beden olarak yaşar ama ruhunu kaybeder. Türkiye’nin 100 yıllık problemi, ithal ve yamalı hukuktan kaynaklanıyor. Terörden eğitime, her alanda hukuk krizi çözülmedikçe, zincirler kırılmaz. “Zulüm ile payidar olunmaz” sözüyle, adaleti vicdanla tesis etmek şart. Hukuk dirilirse, toplum dirilir; yoksa musibetler artar. Bu makale, yazılarımın özeti: En önemli problem hukuk problemidir. Çözüm, adaletin yeniden inşasında.
******
Hukuk Komada: Çivisi Çıkmış Bir Adalet Sisteminin Anatomisi
Türkiye’nin en temel, en yakıcı ve diğer tüm sorunların kaynağında yatan meselesi, hukuk sorunudur. Adalet mekanizması, suçluyu cezalandırmak ve mağduru korumak gibi asli görevlerini yerine getiremez durumda; adeta komaya girmiş, nefes almakta zorlanan bir hasta gibi.
- Suç ve Ceza Arasındaki Uçurum: Cezasızlık Kültürü
Sistemin en görünür çöküşü, suç ile ceza arasındaki dengeyi kaybetmesidir. Polis, hayatını ortaya koyarak suçluyu yakalar, ancak yargı süreci sonunda suçlu, adeta dalga geçercesine kısa sürede serbest kalır. Bu durum:
- Suçluda cesaret oluşturur. “Hırsızlık yapmayacağım” diyen birinin, bir hafta sonra yeni bir soygun planı yapabilmesi, cezanın caydırıcılığını tamamen yitirdiğinin isbatıdır.
· Kolluk kuvvetlerini moralsizliğe ve tükenmişliğe sürükler.
· Mağduru ikinci kez mağdur eder; devlete olan güvenini yerle bir eder.
- Eğitim Sisteminde Yansıyan Adaletsizlik: Disiplinsizlik ve Affedicilik
Adalet zaafı sadece adliye koridorlarında yaşanmıyor. Milli Eğitim sistemindeki disiplin mekanizması da aynı çürümüşlükten nasibini alıyor. Öğretmene saygısızlık yapan, sınıf huzurunu bozan öğrenciler, yıl sonundaki disiplin kurullarında kolayca affediliyor. Bu affedicilik:
- Sorumlu ve ciddi öğretmenleri cezalandırır, onları yalnızlaştırır ve nefretle baş başa bırakır.
· Çalışkan ve ahlaklı öğrencilerin hakkını yer.
· “Yaptıklarım yanıma kâr kaldı” anlayışını pekiştirerek, geleceğin suçlu potansiyelini besler.
- Terörün Hukuk Şemsiyesi Altında Meşrulaştırılması
Hukuk sistemindeki açıklar, en ağır suçları işleyen terör örgütleri ve destekçileri tarafından bir kalkan olarak kullanılıyor. Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yargı mercilerinin, terör örgütünün eylemlerini “devlet katliamı” olarak niteleyen bildiriyi imzalayan akademisyenleri aklaması, bu korkunç realitenin en çarpıcı örneğidir. Bu durum:
- Terör örgütlerine ve siyasi uzantılarına meşruiyet kazandırır.
· Terörle mücadele eden güvenlik güçlerini gayri meşru konuma düşürme çabasıdır.
· Terör örgütlerinin devlet hazinesinden milyonlarca lira destek alabilmesi, hukukun bu alandaki iflasını gözler önüne serer.
- Tarihî ve İlmî Perspektif: Adalet Ölürse Devlet de Ölür
Tarih, adaletin olmadığı yerde devletin de ayakta kalamayacağını defalarca yazmıştır. Roma’nın, Osmanlı’nın çöküş dönemleri, hep adalet terazisinin bozulduğu dönemlere denk gelir. Modern hukuk sosyolojisi de cezasızlığın, suçu ödüllendirdiğini ve toplumda anarşi eğilimlerini artırdığını ortaya koymaktadır. Kanunlar, adaletin ruhunu taşımıyorsa, sadece mürekkep yığınından ibarettir.
- Normalleşmenin Yolu: Hukukun Yeniden İnşası
Türkiye’nin normalleşmesi, ancak ve ancak hukuk normlarının sağlam, tarafsız ve herkesi kucaklayıcı bir şekilde işlemesiyle mümkündür. 100 yıllık “darbe hukuku” ve “azınlık hukuku” anlayışı terk edilmeden, çoğunluğun değerlerine saygılı ve evrensel ilkelerle uyumlu bir hukuk düzeni inşa edilmeden, diğer tüm reformlar havada kalacaktır.
Sonuç: Vicdan Terazisini Yeniden Kurmak
“Batsın böyle hukuk!” çığlığı, sistemin vatandaşta oluşturduğu umutsuzluğun en net ifadesidir. Çözüm, yamalı bohçaya yeni yamalar dikmekte değil; sistemi baştan aşağı adalet ve vicdan ekseninde yeniden kurmaktan geçer. Suçlunun değil, mağdurun lehine işleyen; teröre değil, terörle mücadele edene kol kanat geren; liyakati ödüllendiren, sahtekârlığı en ağır şekilde cezalandıran bir hukuk düzeni, milletin vicdanını, umudunu ve geleceğini ayağa kaldıracak tek yoldur. Unutulmamalıdır ki, adalet ölürse, devlet de ölür.
*******
Bu, Türkiye’deki adalet ve hukuk sistemine ilişkin derin endişeleri dile getiren, çeşitli makalelerden derlenmiş kapsamlı bir metin. Sunulan metnin ana fikri, Türkiye’nin en temel sorununun hukuk problemi olduğu ve bu sorunun toplumun her alanında hissedildiği. Bu metni özetleyen ve ana argümanları bir araya getiren bir makale aşağıda sunulmuştur.
Hukukun Komada Olduğu Bir Ülkenin Çığlığı
Toplumun temel direği olan adalet, bir ülkenin hem ruhunu hem de güvenliğini belirleyen en kritik unsurdur. Tarih boyunca adil bir düzen üzerine kurulan medeniyetler yükselmiş, adaletin yitirildiği toplumlar ise çürüyerek dağılmıştır. Türkiye’nin bugünkü durumu, bu tarihsel gerçeği acı bir şekilde doğrular niteliktedir. Polislerin hayatlarını riske atarak yakaladığı suçluların kısa sürede serbest bırakılması, mağdurların haklarını arayamaması ve cezasızlık kültürünün yayılması, toplumdaki adalet duygusunu derinden sarsmaktadır. Bu durum, hukukun sadece “kırk yamalı” değil, artık “yama bile tutmayan” bir hale geldiğini göstermektedir.
Hukuk Sadece Adliyede Değil, Her Yerde Sorunlu
Yazarın vurguladığı gibi, bu problem sadece adliye binalarıyla sınırlı değil, aynı zamanda Milli Eğitim sistemi gibi toplumun diğer hayati alanlarına da sirayet etmiştir. Okullarda disiplin kurallarının ciddiyetle uygulanmaması, öğretmeni ve diğer öğrencileri mağdur eden öğrencilerin yaptıkları yanlarına kâr kalması, eğitimdeki çürümeyi hızlandırmaktadır. Bu durum, eğitim sistemini hakkın değil, “hoşgörü kisvesi altında dayatılan zayıflığın” egemen olduğu bir yapıya dönüştürmüştür.
Sahte diplomalar, çalınan sınav soruları ve liyakatsizlik de bu büyük resmin bir parçasıdır. Adaletin, mahkeme salonlarının ötesinde, eğitimden kariyer planlamasına kadar her alanda var olması gerektiği savunulmaktadır. Zira sistemin temeli çürüdüğünde, bireysel ahlak ne kadar güçlü olursa olsun, toplumsal çöküş kaçınılmazdır.
Güçlülerin Hukuku ve Terörle İlişkisi
Makalede, hukukun yetersiz kalmasının terörü beslediği yönünde güçlü bir tez öne sürülmektedir. Terör örgütlerinin, yasalardaki boşluklardan ve adli süreçlerdeki zaaflardan faydalanarak meşruiyet kazanması, devlete olan güveni zedelemektedir. Yazar, terör örgütü temsilcilerine verilen hazine yardımlarını ve bu kararları onaylayan yüksek mahkeme kararlarını eleştirerek, bu durumun “hukuk şemsiyesi altındaki terör” olduğunu iddia etmektedir. Polis ve askerin terörle mücadelesi sürerken, terörü destekleyenlerin hukuken korunması, zulmün en büyük biçimlerinden biri olarak tanımlanmaktadır.
Hukukun zayıflaması, terörün yanı sıra toplumsal ahlakı da tahrip etmektedir. Yargıdaki “iyi hal indirimleri,” cezasızlık algısı ve mağdur yerine suçluyu koruyan kararlar, hukukun caydırıcılık ilkesini ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, toplumu çaresizliğe itmekte ve “Batsın böyle hukuk!” dedirtecek bir infial yaratmaktadır.
Çözüm Yolu: Adaleti Vicdanla Yeniden İnşa Etmek
Makalenin temel tezi, Türkiye’nin problemlerinin çözümünün ancak hukuk sisteminin köklü bir şekilde düzeltilmesiyle mümkün olacağıdır. Bu düzeltme, sadece yasal değişikliklerle değil, aynı zamanda adaletin vicdanla tesis edilmesiyle gerçekleşebilir. Önerilen çözüm yolları arasında, suçlulara hak ettikleri cezaların verilmesi, mağdurun korunmasının esas alınması, eğitimde disiplin kurullarının etkin çalıştırılması ve hukukun evrensel prensiplerinin rehberliğinde bir yenilenme yer almaktadır.
Yazıda, İslam hukukunun kısas ve caydırıcılık gibi prensiplerinin modern hukuktaki aksaklıkları giderebileceği yönünde bir tartışma açılmaktadır. Ancak asıl vurgu, adaletin sadece “şeklen” değil, “şuurlu” bir şekilde uygulanması gerektiğidir. Hukukun ruhunu kaybetmesi, onu sadece kanun kitaplarındaki mürekkep yığınlarına dönüştürür.
Sonuç olarak, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu en büyük problem hukuk problemidir. Bu problem çözülmedikçe, ne toplumsal huzur ne de devletin bekası sağlanabilir. Zira adalet, bir devletin nefesidir ve bu nefes kesildiğinde devlet de ölmeye mahkûmdur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
[1] https://tesbitler.com/index.php?s=Hukuk+