KUR’ÂN’DA SAPTIRICILAR: YALANIN GÖLGESİNDE İNKÂRA GÖTÜREN YOL
KUR’ÂN’DA SAPTIRICILAR: YALANIN GÖLGESİNDE İNKÂRA GÖTÜREN YOL
- Giriş: Hakikatle Savaşın İlk Silahı – Yalan
Kur’ân’a göre insanı hakikatten saptırmanın ilk adımı yalandır. Yalan, şeytanın insanı kandırırken kullandığı ilk silahtır. İlk kıssa, ilk kandırma, ilk sapma – Hz. Âdem kıssasında bile – yalanla başlar:
> “Rabbiniz, bu ağaca yaklaşmanızı size ancak melek olmayasınız ya da ebedî kalıcılardan olmayasınız diye yasakladı.”
(A’râf, 20)
Bu şeytani yalan, insanlık tarihinin en eski kandırmacasıdır. Aynı yöntem, farklı kılıklar ve kılıflar altında kıyamete kadar devam edecektir. Kimler tarafından?
- Kur’ân’a Göre İnsanları Yalanla Saptıranlar Kimlerdir?
- a) Şeytan ve Şeytanlaşmış İnsanlar
Kur’ân, “şeytan” kavramını sadece cin türüyle sınırlamaz. Aynı zamanda insan şeytanları da tanımlar:
> “Biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı, aldatıcı sözler fısıldarlar.”
(En’âm, 112)
Bu ayet, “yalan ve aldatma”nın sadece şeytanın değil, onunla iş birliği yapan insan şeytanlarının da işi olduğunu bildirir. Bunlar çoğunlukla toplumda etkili, zengin, itibarlı, önde gelen kimseler olabilir.
- b) Din Adamı Görünümlü Aldatıcılar (Sözde Âlimler- Hahamlar)
> “Onların çoğu, halkın mallarını haksız yollarla yemek ve insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için ilahî kelimeleri tahrif ederler.”
(Tevbe, 34)
İlmi olan ama hikmeti olmayan, dini öğrenmiş ama hakkı terk etmiş sözde âlimler, Kur’an’da en tehlikeli saptırıcılar arasında yer alır.
- c) Önderler, Firavunlar, Zenginler (Mele ve Mütref Sınıfı)
> “Biz bir memlekete peygamber gönderdiğimizde oranın refah içinde yaşayanları, ‘Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yolda yürürüz’ dediler.”
(Zuhruh, 23)
Kur’an’ın birçok yerinde “mele” (önde gelen elitler) ve “mütref” (lüks içinde yaşayanlar) sınıfının halkı yalanlarla kandırdığı, hakkı örttüğü ve kendilerine uymaya zorladığı anlatılır.
- d) Nefislerine Tapanlar
> “Kendi hevâ ve hevesini ilâh edinen kişiyi gördün mü?”
(Câsiye, 23)
Bu kişiler hakikati değil, arzularını merkeze alır. Gerçekleri eğip bükerek hem kendilerini hem başkalarını saptırırlar.
- Tarihî Boyut: Yalanla İnkar Ettiren Liderler ve Akımlar
Firavun:
> “Ben sizin en yüce rabbinizim!” (Nâziât, 24)
“Böylece Firavun, kavmini büsbütün yoldan çıkarmış, çıkmaza sürüklemişti; onları asla doğru yola iletemedi.” Taha.79.
Firavun sadece fiziksel zorbalıkla değil, ideolojik yalanlarla da halkı saptırdı. Onlara Hz. Musa’nın bir büyücü olduğunu, tehlikeli bir ayrılıkçı olduğunu söyledi. Onu değil, devleti koruyormuş gibi yaptı. Bugün hâlâ birçok rejim, bu “yalanla meşrulaştırma” yöntemini kullanır.
Bel’am bin Baura:
Kur’an’da ismi geçmez ama tefsirlerde geçen bu kişi, ilim sahibi olduğu halde, dünya menfaati için hakikati sattı ve bir kavmi sapkınlığa sürükledi. (Bkz. A’râf 175-176)
- Yalanla Kandırmanın Bilimsel ve Psikolojik Arka Planı
Modern psikoloji, yalanın beyin üzerindeki etkilerini araştırmıştır:
Yalanın sürekli tekrarı, kişinin kendi yalanına da inanmasına sebep olur. (Bu etkiye “sahte gerçeklik etkisi” denir.)
Kandırılan kişi, “otorite” figürüne güvendiğinde gerçeği sorgulamaz.
Toplumsal manipülasyon, özellikle korku, umut ve aidiyet duygularının istismarıyla başarı kazanır.
Siyasi propagandalarda, dinî istismarlarda ve medya manipülasyonlarında hep aynı psikolojik araçlar kullanılır.
- Akıl ve Mantık Penceresinden: Yalanın Düşürdüğü Zihin
Kur’an sürekli olarak insanlara “akletmiyor musunuz?” (تفكرون، تعقلون) diye sorar. Çünkü yalan ancak aklın devre dışı kaldığı yerde kök salar.
> “Onlar, anlamaz bir kavim oldular.” (Tevbe, 127)
Yalanla kandırılan halklar genellikle sorgulamayı bırakmıştır. Doğru ile yanlışı ayırt edecek ilimden ve hikmetten uzak kalmışlardır. Bu durum hem bireysel hem toplumsal çöküşü beraberinde getirir.
- Hikmetli Temsillerle Yalanın Etkisi
Ayna ve Duman: Hakikat ayna gibidir. Yalan, bu aynanın üzerine serpilen dumandır. Hakikat hâlâ oradadır ama görünmez olur.
Gölgede Güneş Aramak: Yalanla kandırılan insan, güneşi ararken gölgenin içinde kalır. Karanlıkta kalmasına rağmen, aydınlıkta olduğunu sanır.
- Çözüm ve Uyanış Yolu:
Kur’an saptırıcıların varlığını bildirirken aynı zamanda bir yol da gösterir:
Tefekkür: Düşün, araştır, sorgula.
Tevhid: Allah’tan başkasına körü körüne bağlanma.
İlme Dayan: Kitap, sünnet ve sahih bilgiye tutun.
Şahsiyetli Dur: Menfaate değil, hakikate bağlı kal.
SONUÇ:
Kur’ân-ı Kerîm, insanları yalan söyleyerek kandıran ve hak yoldan çıkaran şeytanları, liderleri, sahte âlimleri ve nefislerine tapanları açıkça uyarır.
Bu kandırmacalar; psikolojik, sosyal ve siyasal düzlemde işlenir ve bireyi en sonunda inkâra götürür. Toplumların kurtuluşu, bu yalanlara karşı ilme, akla, şahsiyete ve Kur’anî hakikate sarılmaktan geçer. Zira yalanla dönen dünyalar, hakikatin duvarına mutlaka çarpar.
ÖZET:
Kur’an, yalan söyleyerek insanları hak yoldan saptıran kimseleri; şeytanlar, sözde âlimler, zengin önderler ve nefislerine tapanlar olarak tanımlar. Bu saptırmalar, çoğu zaman dini, siyasi veya toplumsal bir kisveyle sunulur. Bu kişiler toplumları hakikatten uzaklaştırır, inkâra sürükler. Kur’an, bu tehlikeye karşı sürekli akletmeyi, sorgulamayı ve tevhid inancına sadık kalmayı öğütler. Kurtuluş, hakikate sarılmak ve yalanlara karşı uyanık kalmaktan geçer.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com