İnsan, Âhiret ve Hakikatin Aynası: Fani Dünyadan Baki Cemalete Seyahat
İnsan, Âhiret ve Hakikatin Aynası: Fani Dünyadan Baki Cemalete Seyahat
Hayat, sırlarla dolu bir yolculuktur. İnsan, bu yolculukta kendi varoluşunun derinliklerini, kainatın mükemmel düzenini ve her şeyin ardındaki mutlak hakikati anlamaya çalışır. Bu arayışta, ilahi kelamın ve onun hikmetli tefsirlerinin, özellikle de Risale-i Nur külliyatının rehberliği, yolumuzu aydınlatan birer fener hükmündedir.
Hayatın Sırr-ı Hakikati: Tecelli-i Ehadiyete Âyinelik
Risale-i Nur’da (Sözler) belirtildiği üzere,
“Hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecelli-i ehadiyete, cilve-i samediyete âyineliktir. Yani bütün âleme tecelli eden esmanın nokta-i mihrakiyesi hükmünde bir câmiiyetle Zat-ı Ehad-i Samed’e âyineliktir.”
Bu ifade, insanın varoluşunun temel gayesini özetler: Yüce Yaratıcı’nın sıfatlarının ve isimlerinin yansıdığı, O’na ayna olan bir varlık olmaktır. İnsan, bu dünyaya sadece yemek, içmek ve eğlenmek için gelmemiştir; bilakis, bütün âleme yayılan ilahi tecellilerin merkez noktası olarak, Ehad ve Samed olan Allah’a ayna olmak gibi ulvi bir vazifesi vardır. Bu vazifenin idraki, insanı sadece dünya telaşından kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda ahiret hayatına yönelik sağlam bir temel de atar.
Nitekim Said Nursi Hazretleri, insanın geleceğe dair ümidini pekiştiren şu müjdeyi verir:
“Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cenneti dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana vaad etmiş. Ve vaad ettiği için, elbette seni onun içine alacak.”
Bu söz, Allah’ın kudretinin sınırsızlığını ve vaadinin kesinliğini hatırlatır. Kendi ellerimizle kurduğumuz küçük bahçeler dahi ilahi bir lütufken, Allah’ın bizler için vaat ettiği cennetin ihtişamını tahayyül etmek, ahiret inancının kalbimize serptiği eşsiz bir huzur ve motivasyon kaynağıdır.
*********
İbadeti Terk ve İhanetin Bedeli
Ancak bu dünya yolculuğunda önemli bir sorumluluk da ibadetlerdir. Risale-i Nur, Asa-yı Musa’da (172) şöyle buyurur: “İbadeti terkeden, hem kendi nefsine zulmeder; -nefsi ise, Cenab-ı Hakk’ın abdi ve memluküdür- hem kainatın hukuk-u kemalâtına karşı bir tecavüz, bir zulümdür. Evet nasılki küfür, mevcudata karşı bir tahkirdir; terk-i ibadet dahi, kainatın kemalâtını inkârdır. Hem hikmet-i ilahiyeye karşı bir tecavüz olduğundan, dehşetli tehdide, şiddetli cezaya müstahak olur.”
Bu derin tesbit, ibadetin sadece bireysel bir görev olmadığını, aynı zamanda kainatın düzenine, ilahi hikmete ve kendi öz benliğimize karşı bir saygı ve uyum hali olduğunu gösterir. İbadeti terk etmek, bu büyük resmin içindeki yerimizi inkar etmek ve ilahi nizamın kemalatına karşı bir meydan okuma anlamına gelir.
*******
Niyetin Önemi: Behlül Dânâ ve Harun Reşid Kıssası
İbadetlerin ve hayırların kabulünde niyetin ne denli önemli olduğunu Behlül Dânâ hazretleri ile Halife Harun Reşid arasındaki ibretlik kıssa açıkça gözler önüne serer. Halife’nin kendi parasıyla yaptırdığı camiye Behlül Dânâ’nın kerpiçlerin üzerine niyet ismini (Behlül) yazması ve Halife’nin şaşkınlığı üzerine verdiği cevap: “Eğer Allah rızası için yaptırıyorsan, ister Behlül yazılsın, ister Harun, ne fark eder? Allahü teâlâ kimin yaptırdığını bilmez mi?”
Bu kıssa, amellerin zahiri görünüşünden çok, ardındaki samimi niyetin ve Allah rızasının esas olduğunu vurgular. Gösterişten uzak, halisane niyetlerle yapılan her amelin kıymeti Allah katında büyüktür.
********
Tarihten Bir İbret: Jön Türkler ve İzzet-i Nefs
Tarih, milletlerin kendi kimliklerini, izzet-i nefislerini ve bağımsızlıklarını nasıl muhafaza ettiklerine dair sayısız dersle doludur. 1909 yılında Sirkeci Garı’na gelen İngiliz heyetini karşılayan Jön Türklerin, atları arabadan çıkarıp arabayı omuzlayarak büyükelçiliğe kadar çekmeleri, üzücü bir ibret vesikasıdır. Bu olay, bir zamanlar güçlü bir imparatorluğun temsilcilerinin, dış güçlere karşı nasıl bir zilleti sergileyebildiklerini, izzet-i nefisten nasıl uzaklaştıklarını gösterir.
Bu durum, Maide Suresi’ndeki “İyilik ve takvâda yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın.” (Maide Suresi, 2) ayetinin manasını derinden kavramanın ve hayatımıza tatbik etmenin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatır.
Milletler ancak iyilik ve takva üzerine ittifak ettiklerinde yücelir, günah ve düşmanlık üzerine kurulu ilişkiler ise zillet ve yıkım getirir.
************
Hayat Acılaştığında Âhirete Yöneliş
Hayatın inişleri ve çıkışları, acıları ve sevinçleri vardır. Said Nursi’nin şu ikazı, bu durumlara nasıl yaklaşmamız gerektiğini öğretir: “Madem dünyanız ağlıyor ve hayatınız acılaştı; çalışınız, âhiretiniz dahi ağlamasın.”
Dünya sıkıntılarla dolu olduğunda, asıl endişelenmemiz gerekenin ahiret hayatımızın durumu olması gerektiğini anlatır. Zira dünya geçici bir duraktır ve asıl baki olan ahiret yurdudur. Bu nedenle, dünya dertleriyle boğuşurken dahi ahiretimizi ihmal etmemeli, salih amellerle onu mamur etmeye çalışmalıyız.
Sonuç: Hakikatin Aynasında Yücelmek
İnsan, hayatının sırrını idrak ederek, Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarına ayna olmaya çalıştıkça yücelir. Küçük bir bahçenin halk edilmesindeki kudretle cennetin vaat edilişindeki sonsuz rahmeti gören kişi, umutsuzluğa düşmez. İbadetleri terk ederek hem kendisine hem de kainata zulmetmediğini idrak eden kişi, ilahi nizamın bir parçası olmanın sorumluluğunu taşır. Amellerde niyetin halisane olması gerektiğini Behlül Dânâ kıssasından öğrenen mümin, gösterişten uzak durur. Tarihten ders çıkararak, izzet-i nefsini koruyan ve iyilik ve takva üzerine yardımlaşan bir toplum, hem bu dünyada hem de ahirette selamete erer. Ve nihayet, dünya hayatının acılarına rağmen ahireti için çalışan kişi, en büyük kurtuluşu yakalar.
Makale Özeti:
Bu makale, Risale-i Nur’dan alıntılarla hayatın sırrını, insanın Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarına ayna olma vazifesini açıklamaktadır. Cennetin vaadinin ve ilahi kudretin sonsuzluğuna vurgu yaparak ahiret inancının önemini pekiştirir. İbadetleri terk etmenin sadece bireysel bir zulüm olmadığını, aynı zamanda kainatın kemalatına karşı bir tecavüz olduğunu belirtir. Behlül Dânâ ve Harun Reşid kıssasıyla amellerde niyetin halisane olmasının önemini anlatır. Tarihten Jön Türklerin İngiliz heyetine karşı gösterdiği tutum üzerinden izzet-i nefis ve Maide Suresi’nin “İyilik ve takvâda yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın” emrinin ehemmiyetine dikkat çeker.
Son olarak, dünya sıkıntılarında dahi ahireti ihmal etmemenin gerekliliğini Said Nursi’nin sözleriyle dile getirir.
Makale, insanın fani dünyada baki hakikatleri idrak ederek sorumluluk bilinciyle yaşamasını ve ahiret için çalışmasını teşvik etmektedir.