İmanın Aydınlığı ve İnsanlığın Dirilişi: Çağımızda Hakikat ve Sorumluluk

İmanın Aydınlığı ve İnsanlığın Dirilişi: Çağımızda Hakikat ve Sorumluluk

Hayatın karmaşık dehlizlerinde, insanlık daima bir yol göstericiye, bir limana ihtiyaç duymuştur. Asırlardır süregelen bu arayış, nihayetinde ilahi hakikatlerle buluşmanın getirdiği bir huzur ve kuvvetle taçlanmıştır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin İşarat-ül İ’caz adlı eserinden süzülen şu hikmetli sözler, bu gerçeği en veciz haliyle ifade eder: “İman, Şems-i Ezeli’den vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuâdır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır. Ve bu sayede bütün kâinat ile bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur. Ve her şeyle kesb-i muarefe eder. Ve insanın kalbinde öyle bir kuvve-i maneviye husule gelir ki, insan o kuvvete ile her musibete, her hadiseye karşı mukavemet edebilir. Ve öyle bir vüs’at ve genişlik verir ki, insan o vüs’atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir. Zaten insan medenî olduğu cihetle şahsî ve içtimaî hayatını kurtarmak için, o kanun-u ilahîye muhtaçtır.”

Bu derin ifade, imanın sadece soyut bir inanç olmanın ötesinde, insanın tüm varoluşunu aydınlatan, ona kainatla bir bağ kurduran, musibetler karşısında direnme gücü veren ve zamanın dar kalıplarını aşan bir genişlik sunan eşsiz bir cevher olduğunu anlatır.

İnsan, fıtratı gereği medeni bir varlık olduğundan, bireysel ve toplumsal hayatının kurtuluşu için bu ilahi kanuna muhtaçtır. Zira iman, kalbi siyahlaştıran günahların panzehiri, küfrün karanlığından kurtuluşun yegane anahtarıdır. Lemalar’da ifade edildiği gibi: “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”
Bu normal ama derin prensip, insanın dünyevi zevklerin peşinde koşarken dahi ilahi sınırları muhafaza etmesi gerektiğini hatırlatır.

**********

Ölümden Dirilişe: Bir Yasin Hikmeti
İnsanlık tarihinin her döneminde, ölüm ve sonrasındaki diriliş, zihinleri meşgul eden en büyük hakikatlerden olmuştur.
Yasin Suresi’nin 52. ayeti, bu nihai anı tüyler ürperten bir gerçeklikle tasvir eder: “İşte o zaman: Eyvah, eyvah! Bizi mezarımızdan kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vâdettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!”
Bu ayet, ölümün bir yok oluş değil, aksine ebedi bir başlangıca açılan bir kapı olduğunu; kabrin bir zindan değil, Sultan-ı Ezel ve Ebed’in huzuruna giriş için bir medhal olduğunu hatırlatır.

Ahirete iman, insana sadece bu dünya hayatının geçiciliğini değil, aynı zamanda her şeyin bir yaratıcısı ve idare edicisi olduğunu da idrak ettirir. “Yoktan var eden, var ettiğini yâr eden Allah var, gam yok” sözü, bu teslimiyetin ve tevekkülün en saf ifadesidir.

***********

Sorumluluk ve Merhamet: Gazze’nin Yarası

Günümüz dünyasında, hakikat arayışımızın ve imanın getirdiği sorumluluklarımızın en somut tezahürü, Gazze’de yaşanan insanlık dramıdır. Açlıktan şehit düşen bebekler, susuzlukla pençeleşen binlerce insan ve umutsuzluğun kol gezdiği sokaklar, vicdanlarımızı derinden sarsmaktadır. Bu tablo, bize sadece geçmişteki hikmetleri hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda bugün ve gelecekte nasıl bir duruş sergilememiz gerektiğini de acı bir şekilde gösteriyor.

Bu acının ortak sesi ve umudun fısıltısıdır: “Ya Rabbi, Gazze’de akan gözyaşlarını rahmetinle dindir. Sabırla direnen kalpleri sekinetinle sarsılmaz kıl. Güçsüz görünen elleri inayetinle kuvvetlendir. Çaresiz görünen gönüllere ümit kapıları aç. Gazze’ye huzur, İslam beldelerine selamet, ümmete feraset ihsan eyle.”
Bu dua, sadece bir yakarış değil, aynı zamanda bir sorumluluk bilincinin de ifadesidir.

İnsan, iman ile Allah’ın sanatının ve isimlerinin tecelligahı olarak kıymet kazanır. Küfür ise bu kıymeti kaybettirir ve insanı yalnızca maddi bir varlığa indirir. Bu nedenle, Gazze’deki masumların çığlıkları, sadece bir coğrafyanın değil, tüm insanlığın ve vicdanların imtihanıdır.

Sonuç: Hakikatin Işığında Diriliş

Tarih boyunca nice medeniyetler kurulmuş, nice acılar yaşanmış, nice savaşlar verilmiştir. Ancak değişmeyen tek şey, insanın hakikat arayışı ve bu arayışın getirdiği sorumluluklardır.
İman, karanlıkları aydınlatan bir nur, kalpleri güçlendiren bir manevi kuvvettir. Ölüm, yok oluş değil, ebediyete açılan bir kapıdır. Ve bu dünya hayatı, sadece bireysel kurtuluşumuz için değil, aynı zamanda mazlumların sesi olmak, adaleti tesis etmek ve merhameti yaymak için bir fırsattır.

Bugün Gazze’de yaşananlar, bizlere sadece dua etmenin ötesinde, elimizden gelen her türlü yardımı yapmanın, zulme karşı durmanın ve hakikatin sesini yükseltmenin elzem olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır. Zira gerçek iman, sadece dilde değil, kalpte ve amellerde de tecelli eder.

*********

Unutmayalım ki, “Hem daire-i kehkeşan ve manzume-i şemsiye gibi en büyük şeyler ona ağır gelmediği gibi kandaki küreyvat, kalpteki hatırat ondan gizlenmez; tasarrufundan hariç kalmaz.” (Sözler)
Cenab-ı Hak her şeyi kuşatmışken, bizim küçük de olsa yaptığımız her eylem ve her niyet O’nun ilminden ve kudretinden gizli kalmayacaktır.

Makale Özeti:
Bu makale, imanın insan hayatındaki dönüştürücü gücünü Bediüzzaman Said Nursi’nin İşarat-ül İ’caz ve Risale-i Nur külliyatından iktibaslarla ele almaktadır.
İmanın vicdanı aydınlattığını, kainatla ünsiyet kurdurduğunu ve musibetlere karşı direnç sağladığını anlatır.
Yasin Suresi’nin 52. ayeti ve Risale-i Nur’dan alıntılarla ölümün bir yok oluş değil, ebedi bir başlangıç olduğu fikri işlenir.

Makale, günümüzdeki Gazze dramını merhamet ve sorumluluk açısından ele alarak, acıların sadece dua ile değil, aynı zamanda fiili yardım ve adalet arayışıyla dindirilebileceğine dikkat çeker. İman ve ilahi kanunların, bireysel ve toplumsal hayatın kurtuluşu için vazgeçilmez olduğu, helal dairesinin genişliği ve günahın kalp üzerindeki tahribatı gibi konulara değinilir.
Sonuç olarak, gerçek imanın sadece sözde kalmayıp, amellere de yansıması gerektiği ve her eylemin ilahi denetim altında olduğu mesajı verilir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 27th, 2025