FÂNİDEN BÂKİYE: İNSAN, DÜNYA VE İSTİKAMET
“FÂNİDEN BÂKİYE: İNSAN, DÜNYA VE İSTİKAMET”
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
GÖLGEDE OYNAYANLAR VE IŞIĞI UNUTANLAR
Dünya, bir sahne. Gelip geçen oyuncularla dolu. Kimi iz bırakmadan gider, kimi ardında feryatlar bırakır. Yunus Emre’nin veciz ifadesiyle:
> “Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti…”
İşte bu geçiciliği idrak etmeyen insan, faniliği baki zannetmeye başlar. Bu aldanış, tarih boyunca her neslin ortak imtihanıdır. Hem akıl, hem kalp, hem de vahiy; insanı bu gafletten uyandırmak için seslenir:
> “Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik.”
TARİHÎ BİR TABLO: TAHT VE DAYAK ARASINDAKİ HAKİKAT
Behlül Dânâ’nın taht macerası, sadece mizah değil, aynı zamanda derin bir düşünceyi barındırır. Birkaç dakika tahtta oturup dayak yiyen Behlül, Harun Reşid’e bakarak:
> “Sen yıllardır oradasın, kim bilir ne kadar dayak yiyeceksin!” derken;
aslında şunu demektedir:
Makamın değeri değil, hesabı büyüktür.
Dünya da bir taht gibidir; herkes oturur ama sonunda herkes hesap verir.
DÜNYANIN MAHİYETİ: KİTAB-I SAMEDÂNÎ VE SEYYAR TİCARETGÂH
Bediüzzaman’ın ifadeleriyle dünya:
Bir kitab-ı Samedânîdir: Her varlık, Allah’ın bir isminden haber verir.
Bir mezraadır: Ahiret mahsulünün ekildiği tarladır.
Bir ticaretgâhtır: Kârı da zararı da ebedîdir.
Bir misafirhânedir: Kalıcı değil, geçicidir.
Ancak gafletle bakıldığında bu hikmetli yapı, insan için bir zulümhaneye dönüşür. İşte o zaman:
> “Hayat desen onu tattım; azap ender azap gördüm.”
BİLİMSEL VE HİKMETLİ OKUMA: VARLIK, ZAMAN VE YANILGI
Modern bilim, maddenin geçiciliğini ortaya koymuştur:
Atomlar değişir,
Hücreler ölür,
Gezegenler bile tükenir.
Fiziksel âlemde hiçbir şey “sabit” değildir. Bu bilimsel hakikat, Kur’anî tefekkürle örtüşür:
> “Her şey helâk olacaktır, ancak Allah’ın zatı bâkidir.” (Kasas 88)
Akıl da bu hakikate şahittir. Kalıcı olana yönelmek, fânîden umudunu kesmek; aklın gereğidir. Ama ne gariptir ki:
> “Bekâyı bir belâ gördüm, kemâli ayn-ı heba gördüm.”
diyen insan, ebedî hayatı terk edip geçici zevke sarılır.
KALBİN HAYKIRIŞI: YAR-İ BÂKİ ARAYIŞI
İnsanın kalbi, bâkî olanı ister. Nefis ise fânî olanla avunur. Bu çelişki, insanı ikiye böler:
Kalp der ki:
> “Fânîyim, fânî olanı istemem…”
“Âcizim, âciz olanı istemem…”
Nefis der ki:
> “Bugün ye, iç, eğlen. Sonrasını düşünme.”
Ama ne zaman musibet, ölüm, ayrılık kapıyı çalar; nefis susar, kalp konuşur. Çünkü kalbin dili hakikatin tercümanıdır.
İBRET VE HİKMET: GEÇİCİYİ TANIMAYAN, KALICIYI BULAMAZ
İnsan dünyayı tanıdıkça, onun gerçek yüzünü görür:
Servet: Geçici
Sağlık: Sınırlı
Makam: Sorunlu
Ömür: Fani
İşte o zaman hem Yunus’un, hem Bediüzzaman’ın, hem Behlül’ün sözleri anlam kazanır. Çünkü hepsi tek bir hakikate işaret eder:
> “Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti.”
SONUÇ: İSTİKAMETİN İZİNDE BİR YOLCULUK
Bu hayatta aradığımız şey bir ebediyet özlemidir. Ne var ki ebediyeti fânîde arayanlar, her gün biraz daha tükenir. Kalıcı olanı sadece Yaratıcı’da bulmak, hem mantıkî hem de imanî bir mecburiyettir.
İnsanın kıymeti, ne kadar yaşadığıyla değil; neye yöneldiğiyle ölçülür.
Ve her yöneliş, bir sonla mühürlenir:
Ya ebedî kurtuluş, ya da bitmeyen bir pişmanlık.
KISA ÖZET:
Dünya geçici, insan arayış içindedir.
Yunus Emre ve Bediüzzaman gibi hikmet ehli zatlar, dünya hayatının geçiciliğine dikkat çekmiştir.
Taht, makam, servet; hepsi birer imtihandır, asıl değer ebediyettedir.
Kalp, bâtıl olanı değil, bâkî olanı ister.
Vahiy, akıl ve bilim; insanı fânîde boğulmaktan kurtarır.
İnsan, istikameti bulduğunda hem dünyasını, hem ahiretini kazanır.
Sonuç: Fanilik bilinciyle yaşamak, baki saadetin anahtarıdır.