Ölüm Vakfı: İnsanlığın Kapanan Vicdan Kapısı

Ölüm Vakfı: İnsanlığın Kapanan Vicdan Kapısı

“İnsanlar ölür, insanlık da… Ama bazen bir toprak parçası, bir avuç kana bulanmış çocuk çığlığı, insanlığın susarak öldüğünü haykırır.”

  1. Gazze: Açlığın ve Adaletin Kefen Giydiği Coğrafya

Bugün Gazze’de olanlar, sadece bir milletin değil; insanlık onurunun, evrensel hukukun ve medeniyet iddiasının ölüm ilanıdır. Gıda bekleyen bir halka, yardım kuyruğundaki sivillere bile bomba yağdırmak, artık “savaş” değil; doğrudan katliam, soykırım, vahşet ve sessizce desteklenen bir yok etme planıdır.

ABD ve İsrail destekli güya “insani yardım vakıfları”, Gazze’ye bir yardım kolisiyle ölüm kutuları taşımaktadır. Yardım dağıtımı bahanesiyle topluca sivillerin hedef alınması, planlı ve sistematik bir zulmün parçasıdır. Refah ve Netzarim’de yardım sırasındaki sivillerin bombalanması, bu planın “insanî” yüzünü maskelemeye çalışan acı bir ironidir. İsrail, artık yalnızca bombayla değil; açlıkla, susuzlukla, yalnızlıkla ve sessizlikle öldürmektedir.

  1. Tarihî Arka Plan: Siyonist Projenin Derin Yüzü

Her katliam, geçmişteki planlı bir adımın bugünkü neticesidir. 1897 Basel Siyonist Kongresi’nden bu yana İsrail’in amacı yalnızca bir devlet kurmak değil, vaadedilmiş toprakları ilmek ilmek, savaşla, göçle, işgalle genişletmektir. Gazze, bu büyük planın kıyıda kalmış ama teslim alınamamış son parçasıdır. Bu yüzden Filistinli siviller değil, aslında direnişin sembolü hedef alınmaktadır.

İsrail’in kurduğu “ölüm vakıfları”, insanî yardımı bir kalkan gibi kullanıp arkasından bombalar yağdırmaktadır. Bu, tam anlamıyla bir ahlakî çöküntü, savaş suçu ve insanlığa karşı işlenmiş suçtur. Ancak bu suçun en ağır ortağı, sessiz kalan dünya, çifte standartlı medya ve uydurma diplomatik kaygılardır.

  1. İlmî ve Aklî Bakış: Gazze’yi Susturmak Bilimi Susturmaktır

Gazze sadece bombalanmıyor; fikri, iradesi, aklı ve medeniyeti de hedef alınıyor. Zira Gazze, eğitim oranı en yüksek Müslüman bölgelerden biridir. İsrail’in en çok hedef aldığı yerlerin okullar, kütüphaneler, hastaneler ve üniversiteler olması tesadüf değildir. Gazze, bir bilgi direnişi sergiliyordu. Çünkü gerçek bilgi, direnişi doğurur.

Bugün açlıktan ölen bir çocuğun sadece midesi boş değildir; dünya insanlığının vicdanı, irfanı, fikri ve şerefi de çoktan boşaltılmıştır.

  1. Hikmet Penceresinden: Bu Zulmün Hikmeti Nedir?

Bu çağda, zulmün bu denli gözü kara oluşu, hayrın da o denli büyük olacağının işaretidir. Zalimler kudursa da, her Firavun’un bir Musa’sı vardır. Bu çağda İsrail firavunca davranıyorsa, bir Musa ahlâklı ümmetin de uyanış vaktidir.

Bu topraklarda Filistinli çocuklar, mazlumiyetin ve sabrın peygamberane destanını yazıyor. Açlıktan düşerek ölen bir çocuğun şehadeti, sadece bu dünyanın değil, ahiret terazisinin de dengesini kuruyor.

  1. Edebi Bir Bakışla: Gazze, Şiirin Gözüyle Ağlayan Şehir

Gazze bugün bir ağıttır. Bütün insanlığın mezar taşlarına yazılması gereken tek mısradır:

> “Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır…”

Kudüs’ün minarelerinden değil, sokaklarında kumla karışık un arayan annelerin gözyaşından ezan yükseliyor. Bu sessizlik, bir çığlık kadar sarsıcıdır. Çünkü asıl zulüm, susturulmuş hakikatin çığlığıdır.

Sonuç: Vicdan Dirilmeden Hiçbir Barış Gerçek Olmaz

Gazze’de insanlar açlıktan ölürken, dünyada insanlar vicdansızlıktan ölüyor. İsrail bombasıyla can alan sistem, Batı’nın sessizliğiyle ruh çalıyor. O yüzden sadece İsrail değil; BM, ABD, AB, Arap rejimleri ve bütün insanlık vicdanı bugün Gazze’de sınıfta kalmıştır.

Ama unutulmasın ki; “Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.”
Zulmün planı varsa, kaderin de hesabı vardır. Zalim zulmüyle anılır, mazlum duasıyla yücelir.

Özet:

Bu makalede, ABD ve İsrail’in güdümünde hareket eden sözde “insani yardım vakıflarının” ardında yatan planlı zulüm stratejisi ele alınmıştır.
Gazze’de sivillere yönelik sistematik katliamlar; tarihî, aklî, ilmî ve hikmetli bir bakışla analiz edilmiştir. Yardım beklerken bombalanan insanlar, açlıktan düşüp ölen çocuklar, insanlığın ölüm fermanı gibi sunulmuştur. Sadece siyasi değil, aynı zamanda ahlaki, edebi ve manevi bir vicdan muhasebesi yapılmıştır.
Sonuç olarak, vicdan uyanmadıkça barışın, direniş olmadıkça adaletin mümkün olamayacağı anlatılmıştır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 24th, 2025