Kalpten Gönüle Hikmet Damlaları: İnsanın Dünya ve Ahiret Yolculuğu
Kalpten Gönüle Hikmet Damlaları: İnsanın Dünya ve Ahiret Yolculuğu
Hayat, karmaşık bir bilmece, dipsiz bir kuyu ve aynı zamanda ilahi bir lütuftur. Her nefes, her an, her karşılaşma, insanın bu varlık sahnesindeki rolünü, amacını ve nihayetinde varacağı menzili fısıldar gibidir. Önümüze düşen her fotoğraf karesi, okuduğumuz her hikmetli söz, Kur’an’ın her ayeti ve Hadis-i Şerifler, bu kutlu yolculukta bize rehberlik eden işaretler hükmündedir.
*********
Dünya: Bir Gönül İmtihanı ve Hakikatin Perdesi
“Cenâb-ı Hak bir abdini severse dünyayı ona küstürür, çirkin gösterir.”
Bu derin ifade, bir Mektubat hakikati olarak bize dünyanın geçiciliğini ve aldatıcılığını hatırlatır. Allah sevgisiyle dolan bir kalp için dünya, cazibesini yitirir; zira gönül, hakiki sevgiliyi bulmuştur. Dünya nimetleri, birer imtihan aracı olmaktan öteye geçmez.
Maddi musibetlerin, merak vasıtasıyla kalbe kök salması ve manevi musibetlere dönüşmesi, Risale-i Nur’da Lemalar’ın 12. Mektubu’nda dile getirildiği gibi, dünya sevgisinin esaretini gösterir. Oysa tevekkül ve rıza ile karşılanan her musibet, kökü kesilmiş ağaç gibi kurur, hafifler. Dünya, bir bahçe değil, bir köprüdür; varılacak son durak değil, bir geçittir.
********
Nefsin Terbiyesi ve Zamanın Kıymeti
“Dün gitti. Yarın meçhul. Bugün senin elinde…”
Sözler adlı eserin hikmetli satırları, insanı nefsinin esaretinden kurtulmaya ve anın kıymetini bilmeye davet eder. Hakiki ömür, bulunduğumuz gündür. Bir saati dahi olsa mescide veya seccadeye atılan bir tohum misali, geleceğe gerçek bir yatırım olur. Bu, sadece namaz kılmak değil, her anımızı bilinçli yaşama, Allah’ı anma ve faydalı işlerle değerlendirme çağrısıdır.
Çünkü Münafikûn Suresi’nin 9. ayetinde buyrulduğu gibi: “Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” Zamanın, mal ve evlat gibi kıymetli varlıklarımızın dahi önüne geçerek bizi Allah’tan uzaklaştırmasına izin vermemeliyiz.
Namaz ve Abdestin Nuraniyeti
Mü’minûn Suresi’nin 9. ayeti, namazların vaktinde ve devamlı kılınmasının önemini anlatır.
Peygamber Efendimiz (sav) de Kıyamet gününde ümmetinin iki alametinden bahseder: secdeden dolayı alınlarındaki parlaklık ve abdestten dolayı kollarındaki parlaklık. Bu, sadece bir dış alamet değil, ibadetin ruhumuza ve bedenimize kattığı nuraniyeti ve ahiretteki tecellisini gösterir. Namaz, Rabbimizle kurduğumuz en güçlü bağ, miracımızdır. Abdest ise maddi ve manevi temizliğin sembolüdür. Bu ibadetler, bizi günahlardan arındırır, kalbimize huzur ve güven verir.
********
Rahmet Peygamberi ve Allah’ın Kudreti
Tevbe Suresi’nin 128. ayeti, Allah’ın bizlere gönderdiği Peygamber’in (sav) ne denli şefkatli ve merhametli olduğunu anlatır: “And olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.” Bu ayet, ümmetine karşı sonsuz bir muhabbet besleyen Efendimiz’in (sav) şahsında ilahi rahmetin tecellisini gösterir.
Feth Suresi’nin 4. ayeti ise, inananların imanlarını kat kat artırmaları için kalplerine huzur ve güven indirildiğini belirtir ve ekler: “Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
Bu ayet, Allah’ın sonsuz kudretini, ilmini ve hikmetini gözler önüne serer. Her zerresinde bir mucize, her olayda bir hikmet barındıran kainat, O’nun varlığının ve birliğinin delilidir.
***********
Nimetlerin Hakiki Sahibi ve İnsanlığın Sorumluluğu
“Binaenaleyh o nimetleri yolda bulmuş gibi sahibsiz, hesabsız olduğunu zannetmesin. Ancak Mün’im-i Hakikî’nin kasdıyla gelir, insan da ihtiyarıyla alır.” Bediüzzaman Said Nursi’nin Mesnevî-i Nuriye’sinden alınan bu ifade, nimetlerin rastgele değil, Hakiki Mün’im (Gerçek Nimet Veren) olan Allah’ın kasdıyla geldiğini hatırlatır. Meyvelerle dolu bir tabağın estetik ve lezzeti, arkasındaki sonsuz ilim, kudret ve rahmeti gösterir. Her lokma, her nefes, her göz kırpışı, O’nun ikramıdır.
Ancak bu nimetlere şükürsüzlük ve sorumsuzlukla yaklaşmak, münafıklığın en belirgin özelliklerindendir.
Nisa Suresi’nin 145. ayeti, münafıkların cehennemin en alt katında olduğunu ve onlara asla bir yardımcı bulunamayacağını bildirir. Bu, Allah’ın nimetlerine nankörlük edenlerin, O’nun rahmetinden uzak kalacaklarının bir uyarısıdır.
Son olarak, Bediüzzaman Said Nursi’nin Tarihçe-i Hayat adlı eserindeki “Bu kadar masumlara zarar vermek ve ezmek yeter. Gayretullaha dokunur, kıtlık ve salgın hastalık gibi belalara vesile olur.” sözü, insanlığın birbirine karşı sorumluluğunu ve zulmün evrensel sonuçlarını hatırlatır. Masumlara yapılan her eziyet, ilahi gazabı celp edebilir ve toplumsal felaketlere yol açabilir. Bu, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur.
Adalet, merhamet ve insan haklarına riayet, sadece vicdani bir görev değil, aynı zamanda felaketlerden korunmanın da bir yoludur.
Sonuç:
Hayat bir imtihandır. Bu imtihanı başarıyla geçebilmek için dünyanın geçici yüzünü idrak etmek, zamanı iyi değerlendirmek, ibadetlerimize sarılmak, Allah’ın kudretini ve rahmetini kavramak, nimetlere şükretmek ve tüm insanlığa karşı merhametli olmak elzemdir. Her bir ayet, her bir hadis, her bir hikmetli söz, bize bu yolculukta ışık tutar. Kalplerimizi bu ışıkla aydınlatarak, hem dünya saadetine hem de ahiret kurtuluşuna erişebiliriz.
Makale Özeti:
Bu makale, insanın dünya ve ahiret yolculuğunu ele almaktadır. Makalede, dünyanın geçiciliği ve bir imtihan yeri oluşu anlatilmakta, maddi ve manevi musibetlere karşı tevekkülün önemi belirtilmektedir.
Zamanın kıymeti, nefsin terbiyesi ve Allah’ı zikretmenin önemi üzerinde durulmuştur. Namaz ve abdestin ruhani ve bedeni faydaları ile ahiretteki tezahürleri açıklanmıştır.
Makale, Hz. Peygamber’in (sav) ümmetine olan şefkatini ve Allah’ın sonsuz kudretini, ilmini ve hikmetini Kur’an ayetleriyle desteklemiştir.
Son olarak, nimetlerin asıl sahibinin Allah olduğu ve masumlara yapılan zulmün toplumsal felaketlere yol açabileceği hatırlatılarak, adalet ve merhametin evrensel önemi anlatılmıştır.
Makale, tüm bu unsurların bir bütün olarak bireyin hem dünyevi hem de uhrevi saadetine nasıl katkı sağlayabileceği sonucuna varmaktadır.