İnsanlığın Yüce Vazifesi: İman, Direniş ve Ahiret Bilinci

İnsanlığın Yüce Vazifesi: İman, Direniş ve Ahiret Bilinci

Hayat, insan için sadece bir nefes alıp verme hali değil, aynı zamanda varoluşun derin sırlarını çözdüğü, imanıyla güçlendiği ve sorumluluklarını idrak ettiği bir imtihan sahasıdır. Bu sahada, insan, çoğu zaman kendi benliğinin ve dünyanın aldatıcı cazibesinin tuzağına düşme riskiyle karşı karşıyadır. Ancak hakikat, insanın ebedi istikametini tayin eden bir pusula görevi görür.
Kâinatın her zerresi, varlığını Yaratıcısına borçlu olduğunu haykırır.
“Görmez misin ki, göklerde ve yerde olanlar, havada kanatlarını açarak süzülen kuşlar Allah’ı tesbih ederler. Hepsi duasını ve tesbihini bilmekte, Allah da onların bütün yaptıklarını bilmektedir.” (Nûr Suresi 24/40. Ayet)
Bu ayet, insanın sadece kendisinin değil, tüm varlığın bir tesbih halinde olduğunu ve her şeyin Allah’ın ilmi dahilinde cereyan ettiğini açıkça ortaya koyar.

Kâinatta yazılan sayısız ayet, Zât-ı Ehad’ın vahdaniyetine ve risalet-i Ahmediye’ye (asm) delâlet ve şehadet eder. Hz. Muhammed (asm), bu muazzam kâinat kitabının tercümanı, insanlığa doğru yolu gösteren kutlu rehberdir.
İnsanlık tarihi, aynı zamanda hak ile batılın mücadelesinin, adalet ile zulmün çekişmesinin de tarihidir.

***********

“Cellat Kara Ali 1931 yılında ‘Son Posta’ gazetesinde yayınlanan hatıralarında, 5216 kişiyi astığını söylüyor. Sadece bir kişi, 5216 kişiyi idam ediyor. Gerisini anlatmaya gerek var mı?” ifadesi, yakın tarihimizdeki acımasız zulüm dönemlerine bir göndermedir.
İstiklal Mahkemeleri adı altında işlenen bu vahşetler, adalet mekanizmasının nasıl bir zulüm aracına dönüşebileceğinin kara bir lekesidir. Bu tür tarihi kesitler, insanlığın adalet ve özgürlük arayışının neden hiç bitmediğini ve zalimlerin er ya da geç tarihin karanlık sayfalarına gömüldüğünü hatırlatır.

Bu acı gerçeklere rağmen, Bediüzzaman Said Nursi’nin sözleri, iman ehlinin ruhundaki direniş ateşini canlı tutar: “Farz-ı muhal olarak, Allah etmesin, eğer bizi parça parça edip öldürseler; emin olunuz, biz yirmi olarak öleceğiz, üçyüz olarak dirileceğiz. Başımızdan rezail ve ihtilafatın gubârını silkip hakikî münevver ve müttehid olarak kervan-ı benî beşere piştarlık edeceğiz. Biz, en şedid, en kavî ve en bâki hayatı intac eden öyle bir ölümden korkmayız. Biz ölsek de, İslâmiyet sağ kalır. O millet-i kudsiye sağ olsun.”
Bu destansı sözler, imanlı bir duruşun ne kadar sarsılmaz olduğunu gösterir. Ölüm, bu inanca sahip olanlar için bir yok oluş değil, bilakis daha güçlü bir dirilişin ve ebedi hayatın kapısıdır. Bu ruh, zulme boyun eğmeyen, hakikatin sancağını yükselten ve insanlığa önderlik etme azmi taşıyan bir ruhtur.
Ne var ki, dünya hayatının aldatıcılığı ve insanın gafleti, bu yüce gayeden sapmasına neden olabilir.

Cahit Zarifoğlu’nun dediği gibi, “Burası dünya ne çok kıymetlendirdik, oysa bir tarla idi ekip biçip gidecektik.”

Bu söz, dünyanın geçici bir menzil olduğunu, asıl gayenin ahiret için hazırlık yapmak olduğunu hatırlatır.

Hz. Mevlana’nın şu ibretlik tesbiti de bu hakikati pekiştirir: “Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini yiyorlar.”
İnsan, bu dünyada mal, mevki, şöhret gibi geçici hevesler uğruna birbirini kırıp dökerken, ahirettekiler ise bu dünyanın boş davaları için harcanan zaman ve çabaya pişman olurlar.

Bediüzzaman Said Nursi’nin bir başka uyarısı da bu gafletin sonuçlarını işaret eder: “Kendine güvenen ve ebedî zanneden mağrur insan, zevale mahkûmdur. Sür’atle gidiyor. Hane-i insan olan dünya ise, zulümat-ı ademe sukut eder. Emeller bekasız, elemler ruhta bâki kalır.”
İnsan, kendini fani dünyanın sultanı zannederken, zamanın acımasız çarkı onu zevale doğru sürükler. Dünyevi arzular ve emeller, kalıcı değildir; ancak ruhun çektiği elemler ve pişmanlıklar baki kalır. Bu yüzden insan, fanilik bilinciyle hareket etmeli ve ebedi aleme yönelik bir hayat kurmalıdır.
Bu ebedi yolculukta, iman yolu en kolay ve zahmetsiz yoldur: “Arkadaş! Küfür yolunda yürümek, buzlar üzerinde yürümek daha zahmetli ve daha tehlikelidir. İman yolu ise, suda, havada, ziyada yürümek ve yüzmek gibi pek kolay ve zahmetsizdir.” (Mesnevi-i Nuriye).
İman, insanı karanlıklardan aydınlığa çıkaran, ruhuna huzur veren bir nurdur. Küfür ise insanı karmaşaya, boşluğa ve huzursuzluğa iter.

Son olarak, bu imtihan dünyasında karşılaşılan acıların ve sıkıntıların da ilahi bir hikmeti vardır.

İbn Kayyım Rahimehullah’ın belirttiği gibi: “Acılar ve sıkıntılar; ya bir ihsân ve rahmettir, ya adalet ve hikmettir, ya ıslâh ve kendisinden sonra gelecek olan bir hayra hazırlıktır, ya da kendisinden daha zor olan bir acıya engeldir.”

Bu, müminin musibetler karşısındaki bakış açısını şekillendiren önemli bir düsturdur. Hiçbir acı anlamsız değildir; her biri, Allah’ın rahmetinin, adaletinin veya hikmetinin bir tecellisidir. Ve nihayetinde, “Cehennem ceza-yı ameldir, fakat Cennet fazl-ı ilahî iledir.” Cennet, kulun amellerinin değil, Allah’ın engin lütuf ve ihsanının bir neticesidir. Bu, insanı daima tevazuya ve Allah’ın rahmetine sığınmaya davet eder.
İnsanlık, tarihten ders alarak, dünyanın geçiciliğini idrak ederek, imanına sarılarak ve ilahi rızayı hedefleyerek gerçek kurtuluşa erebilir. Zulme karşı dimdik duruş, ahiret bilinciyle yaşama ve her zorlukta bir hikmet arama, bu kutlu yolculuğun temel prensipleridir.

Özet:
Bu makale, gönderilen görsellerdeki metinlerden ilham alarak, insan yaşamının iman, direniş ve ahiret bilinci ekseninde şekillenmesi gerektiğini anlatılmaktadır. Kâinattaki her zerrenin Allah’ı tesbih ettiği ve Hz. Muhammed’in (asm) risaletinin bu ilahi birliğin bir delili olduğu belirtilmiştir.
Kara Ali’nin zulmü üzerinden adaletsizliğin acı yüzü hatırlatılırken, Bediüzzaman Said Nursi’nin şehadet ve direniş ruhuyla dolu sözleri, iman ehlinin sarsılmazlığını ortaya koymaktadır. Makale, Cahit Zarifoğlu ve Hz. Mevlana’nın ifadeleriyle dünya hayatının geçiciliğine ve gafletin tehlikelerine dikkat çekmiş, ahiret için hazırlık yapmanın önemini anlatılmıştır. İbn Kayyım’ın acıların hikmetine dair sözleri ve Cennetin ilahi faziletle kazanıldığı inancı, makaleyi tamamlayarak, insanı tevekkül ve ümit içinde bir yaşam sürmeye davet etmiştir. İman yolunun kolaylığı ve Allah’a teslimiyetin önemi, makalenin ana temalarını oluşturmaktadır.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 24th, 2025