Hayatın Muhasebesi ve Bilimin İzinde Bir Medeniyet Tasavvuru
Hayatın Muhasebesi ve Bilimin İzinde Bir Medeniyet Tasavvuru
İnsan, varoluşundan itibaren zamanın ve mekanın sınırları içinde bir yolculuğa çıkmış, bu yolculukta hem kendi benliğini hem de kâinatın sırlarını anlamaya çalışmıştır. Her nefes, bir muhasebe anına doğru atılan adımdır.
Kutsal kitabımızın, Mücadele Suresi 6. ayetinde buyurulduğu gibi: “Allah, onları dirilteceği gün, kendilerine yaptıklarını haber verecektir. Allah, onların unuttuklarını tek tek sayacak. Allah, Her Şeye Tanıktır.”
Bu ayet, insanın bu dünyadaki her eyleminin, her düşüncesinin, her unutuşunun dahi ilahi bir kayıt altında olduğunu ve ahiret gününde bunların hesabının verileceğini hatırlatır. Bu idrak, insanın hayatına yön veren en temel bilinç olmalıdır.
Fani dünyanın geçiciliği ve ahiret yurdunun ebediliği, insanı derin tefekküre sevk eden kadim bir hakikattir.
Bu geçicilik, İslamköylü Hafız Ali’nin kabristan ziyaretinde yaşadığı derin hüzünle de pekişir: “Kardeşim! Ben bugün kabristanı ziyarete gittim, gördüm ki: Çoluk çocuk meşgalesiyle, rızık toplamak, kazanmak dolayısıyla, keselerine ahiret azığı olarak bir şey dolduramamışlar. Öyle vaveylâ ediyorlardı ki… Ben o acıyı gördüm, dağlara kaçsam unutamayacağım… Siz insan ölünce kurtuluyor zannetmeyin; nasıl burası bir âlemse, o kabir de öyle bir âlemdir, adem ve yokluk yoktur…”
Bu sözler, insanın dünyevi hırs ve meşgalelerle oyalanırken, ahiret için yeterli azık toplayamamasının doğuracağı pişmanlığı çarpıcı bir biçimde dile getirir.
Kabir, bir yokluk değil, aksine bir başka âlemin başlangıcıdır ve orada dünyada yapılanların hesabı görülecektir.
Bu derin ahiret bilinci, insanın kendini bilmesine ve içinde yaşadığı toplumun dinamiklerini sorgulamasına da yol açar. Bir taraftan manevi değerlerin yüceltildiği bir dünya tasavvuru varken, diğer taraftan toplumsal ve siyasi dayatmaların insan zihnini nasıl şekillendirmeye çalıştığı da göz ardı edilemez.
*********
Merhum Yavuz Bahadıroğlu’nun “Atatürkçülük dersi” eleştirisi, toplumlarda tek tipleştirme ve belirli ideolojileri zorla dayatma çabalarının, özgür düşünce ve eleştirel zihniyetin gelişimini nasıl engellediğine dikkat çeker. “Aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirme ideali, ancak dayatmalardan uzak, sorgulayıcı ve geniş bir bakış açısına sahip eğitim sistemleriyle mümkündür.
Bir karikatürde resmedilen şişman, mikrofona bağıran siyasetçi figürü, gücün ve yetkinin bazen nasıl pervasızca kullanılabileceğinin ve insanların sırtından geçinmenin sembolü olabilir.
Tarih, milletlerin yükseliş ve çöküşlerini sadece askeri veya ekonomik güçle değil, aynı zamanda bilim ve medeniyet birikimleriyle de açıklar.
Pierre Curie’nin sözleri, bu açıdan oldukça çarpıcıdır: “Müslüman Endülüs’ten bize 30 kitap kaldı, atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık.” Bu sözler, İslam medeniyetinin bilimsel mirasının ne denli büyük olduğunu ve bu mirasın tahrip edilmesinin insanlık için ne büyük bir kayıp olduğunu gözler önüne serer. Endülüs’teki bilimsel ve kültürel zenginlik, Batı’nın Rönesans’ına zemin hazırlamış, ancak sonrasında yaşanan yıkımlar, bilimin ve ilerlemenin nasıl kesintiye uğradığını göstermiştir. Bu alıntı, bilginin korunması ve geliştirilmesinin bir medeniyetin ilerlemesi için hayati önem taşıdığını anlatır.
Sonuç olarak, insan hayatının özünde, ahiret bilinciyle yaşama, dünyevi hırslardan arınma ve hakikati arama çabası vardır. Aynı zamanda, özgür düşünceyi yeşerten, bilim ve bilgiyi yücelten bir medeniyet tasavvuru, insanlığın ilerlemesi için elzemdir. Tarihten ders çıkararak, geçmişteki hataları tekrarlamadan, bilimin ışığında ve manevi değerlerle donanmış bir gelecek inşa etmek, her bireyin ve toplumun ortak sorumluluğudur. Zira her şey kayıt altındadır ve insan, yaptıklarının hesabını vereceği güne hazırlanmalıdır.
Özet:
Bu makale, ayet, fıkra, alıntılar ve görsellerden yola çıkarak, insan yaşamının muhasebesi, dünyanın geçiciliği ve ahiret bilinci üzerine odaklanmaktadır.
Mücadele Suresi’ndeki ayetle, insanın her fiilinin ilahi denetim altında olduğu ve ahirette hesap verileceği anlatılmıştır.
Pierre Curie’nin sözleri, İslam medeniyetinin bilimsel mirasının değerini ve bilginin önemini ortaya koymuştur.
Makale, tüm bu temaları birleştirerek, insanın ahiret bilinciyle yaşamasını, özgür düşünceyi savunmasını ve bilime önem vermesini tavsiye etmektedir.