Dünya Bir Misafirhane: İnsanın Hakikate Yolculuğu

Dünya Bir Misafirhane: İnsanın Hakikate Yolculuğu

İnsanoğlunun varoluş serüveni, doğumdan ölüme uzanan bir yolculuktur. Bu yolculukta karşılaştığımız her durak, her imtihan ve her hadise, aslında daha büyük bir resmin parçasıdır. Gelin, kadere, imana ve dünya hayatının fani tabiatına dair derin düşüncelere dalalım.

Kur’an-ı Kerim’den bir ayet-i kerime bizleri karşılıyor: “Ve kefâ billâhi vekîlâ – Vekil olarak Allah yeter.” (Ahzâb Suresi, 3).
Bu, insanın acziyetini ve Allah’a olan mutlak güvenini ifade  eden temel bir düsturdur. Hayatın getirdiği zorluklar, belirsizlikler ve çaresizlik anlarında sığınacak tek limanın Allah olduğunu hatırlatır. Tarih boyunca nice peygamberler, evliyalar ve sıradan insanlar, en dar anlarında bu hakikate sarılarak nice badireleri atlatmış, gönül huzuruna ermişlerdir.
Bu ayet, bizlere tevekkülün ne denli büyük bir kuvvet olduğunu fısıldar.

**********

Risale-i Nur’dan, Mesnevi-i Nuriye’den bir alıntıyla, musibetler karşısındaki duruşumuzu tarif ediyor: “Kaderden sana atılan bir musibet taşına maruz kaldığın zaman, İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn söyle ve Merci-i Hakikî’ye dön, imana gel, mükedder olma. O seni senden daha ziyade düşünür.” Bu söz, Kadere iman eden bir müminin fırtınalı denizlerdeki limanı gibidir. Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşanan büyük felaketler, yıkımlar, savaşlar ve salgın hastalıklar karşısında dahi Anadolu insanının dimdik ayakta kalışının temelinde bu iman yatar. Onlar, her musibeti İlahi bir takdirin cilvesi olarak görmüş, sabır ve şükürle karşılamışlardır. Bu derin teslimiyet, insanı çaresizlikten kurtarır, ümitsizliğe düşmekten korur.

**********

“Onlar dinlerini oyun ve eğlence edindiler ve dünya hayatı onları aldattı.” (A’râf, 7/51) ayeti ise dünyanın aldatıcı yüzünü ortaya koyar.
Modern zamanlarda dinin sadece bir ritüele indirilmesi, dünyanın geçici zevklerinin kalıcı hakikatlerin önüne geçirilmesi, aslında insanlık tarihinin pek çok döneminde gözlemlenmiştir.

Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden tutun, Endülüs’ün kaybedilişine kadar birçok medeniyetin sonu, ahiret bilincinin yitirilmesi ve dünya sefasının merkeze alınmasıyla hızlanmıştır. Bu ayet, bizlere sürekli bir uyanıklık ve tefekkür halinde olmayı öğütler.

**********

Burada ise Risale-i Nur-Sözler/29’dan gözün bir hapsedildiği ve nefsin hesabına çalıştırılırsa geçici güzelliklerin esiri olunduğu hikmeti aktarılır.
“Göz bir hâssedir ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Eğer Cenab-ı Hakk’a satmayıp belki nefis hesabına çalıştırırsan geçici, devamsız bazı güzellikleri, manzaraları seyir ile şehvet ve heves-i nefsaniyeye bir kavvad derekesinde bir hizmetkâr olur.”
Bu söz, bakış açımızın ve niyetimizin önemini anlatır.
İnsan, gördüğü her şeyi ya ibret nazarıyla bir sanat eseri gibi seyrederek Allah’ın kudretini tefekkür eder ya da sadece nefsani arzularına hizmet edecek bir araç olarak kullanır. Bu durum, teknolojik gelişmelerle birlikte görsel uyaranların arttığı günümüzde daha da büyük bir önem kazanmaktadır.

*******

Mesnevi-i Nuriye’den “Eğer her ferdin keyfine göre hareket edilirse dünyanın nizam ve intizamı fesada gider. Ey müteşekki! Sen nesin? Neye binaen itiraz ediyorsun?” sözü, toplumsal düzenin ve bireyin sorumluluğunun altını çizer. Bir devletin, bir toplumun ancak ortak değerler ve kurallar çerçevesinde ayakta durabileceği, anarşinin ve keyfiyetin yıkıma yol açacağı tarihi bir gerçektir. Bireysel özgürlükler ne kadar değerli olursa olsun, toplumsal düzenin ve ahengin korunması esastır.

“EY EHL-İ İMAN! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilafınızdan istifade eden zalimlere karşı ‘İnnemel mü’minûne ihvetun’ kal’a-i kutsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.” (Mektubat, Bediüzzaman)

Şu hitap, özellikle günümüz İslam coğrafyasındaki ihtilafların ve parçalanmışlığın acı gerçeklerini gözler önüne serer. Asırlardır süregelen mezhep çatışmaları, siyasi çekişmeler ve dış mihrakların kışkırtmaları, İslam ümmetini zillet ve esarete sürüklemiştir. Kurtuluşun yolu, Kur’an’ın “Müminler ancak kardeştirler” (Hucurat Suresi, 10) emrine uyarak birlik ve beraberlik içinde olmaktan geçer.

***********

Ve Mektubat | Risale-i Nur’dan alıntılanan “Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin…” ifadesi, dünya ve ahiret dengesini mükemmel bir şekilde özetler.
Bahtiyarlık, geçici olana aldanmayıp, asıl yurdumuz olan ahirete yatırım yapmaktan geçer. Bu, malayani ve boş şeylerle ömrü heba etmemek, aksine her anımızı faydalı ve hayırlı işlerle değerlendirmek demektir.

**********

“Dünya, kulplu bir kazan içinde pişiyor insan biriktirdikleri burada kalacak ne kadar kazanırsan kazan” sözu ve “Dünya bir misafirhanedir – Risale-i Nur” sözleri, dünya malına tamah etmenin boşuna olduğunu ve dünya hayatının fani oluşunu anlatır.
İnsanoğlu ne kadar mal mülk biriktirse de, hepsini bu dünyada bırakıp gidecektir. Tarihte nice krallar, imparatorlar, zenginler gelip geçmiş, ancak servetleri kendileriyle birlikte yok olmuştur. Dünya, sadece bir konaklama yeridir; gerçek evimiz ise ahirettir. Bu bilinç, bizleri hırs ve tamah gibi kötü huylardan uzaklaştırır, kanaatkâr ve şükreden birer kul olmaya teşvik eder.

**********

Ve Necip Fazıl Kısakürek’in “YAHUDİLER mi Dediniz? Onlar, Yumurtalarını Pişirmek İçin DÜNYAYI Ateşe Vermekten çekinmeyen LANETLİLERDİR!” sözü ise belirli bir bakış açısıyla, tarihten günümüze bazı toplulukların dünya menfaatleri uğruna neler yapabileceklerini ve bunun getirdiği yıkımları dile getirir.
Bu söz, dünya hırsının insanı ne denli tehlikeli ve yıkıcı bir noktaya getirebileceğinin çarpıcı bir ifadesidir.

Tüm bu hikmetli sözler ve ayetler, bizlere dünya hayatının bir imtihan olduğu, fani olduğu ve asıl gayenin ahiret yurdunu kazanmak olduğu mesajını verir.
Musibetler karşısında tevekkül etmek, dünya nimetlerine aldanmamak, birlik olmak ve her anımızı bilinçli yaşamak, bu misafirhanede geçireceğimiz zamanı en verimli şekilde değerlendirmenin anahtarıdır. Hakikat, perdesiz bir şekilde önümüzde duruyor; önemli olan onu idrak edebilmek ve yaşamımıza tatbik edebilmektir.

Özet:
Makale, Kur’an ayetleri ve Risale-i Nur’dan hikmetli sözler ışığında insanın dünya yolculuğunu ele almaktadır.
Başta “Vekil olarak Allah yeter” ayetiyle tevekkülün önemi anlatılırken, musibetler karşısında “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” diyerek Allah’a yönelmenin gerekliliği belirtilmiştir.
Dünya hayatının aldatıcılığına (A’râf, 7/51), gözün nefsin emrine verilmesinin tehlikesine ve bireysel keyfiyetin toplumsal düzene zarar vereceğine dikkat çekilmiştir.

Ayrıca, İslam ümmetinin ihtilaflardan uzak durarak birliğe sarılması gerektiği (Mektubat) ve en bahtiyar kişinin dünya-ahiret dengesini kuran, ömrünü malayani şeylerle heba etmeyen ve kendini misafir bilen kişi olduğu ifade edilmiştir.
Dünya malının fani oluşu ve dünyanın bir misafirhane olduğu anlatılarak, Necip Fazıl’ın bir sözüyle dünya hırsının yıkıcı etkilerine değinilmiştir.
Makale, dünya hayatının bir imtihan olduğu ve asıl amacın ahireti kazanmak olduğu mesajını vermektedir.

 

Loading

No ResponsesTemmuz 24th, 2025